Şu dakika, her kim umuda dair hislerini kaybettiyse,
unutmamalılar ki belki de kendilerine verilen zaten fazlaydı. Birazını yaratan
aldı diye sırt çevirmemeli, sağduyuyu ve iyi olan birkaç şeyi de feda etmemek
gerekir. Bırakın her kim kötülük ettiyse sirayeti size bulaşmadan ondan çabucak
uzaklaşıp, kendi savaş meydanınızdaki yenilgiden kurtulmanın tasarrufu içine
girin. Bu; aşkta, işte, beşeri düzen içinde her ne olursa olsun! Her kim size
tokat vurduysa ve canınızı acıttıysa size ümitsizlik ve kendini yerme olarak
gelmesin. Kendince cürümü olan bu zati şahanelerin ve sıfatların verdikleri
zarar, geri dönüşümü olan bir durum ve gelecekte hesabı görülecek bir zaman
kaybıdır. Kendi içinizde yıkılan ana çatının hasarını asla büyütmeyin. Hayat
görecelilik içinde neyi gösterir bilemezsiniz. Bu gün düştünüz ancak yarın
koşarak gideceğinizi söyleseler ona da inanmazsınız. En büyük kayıp; elle
tutulan, tenle hissedilen, gözle görülen değil! Size suretini bağışlayanın
beklentilerine vereceğiniz cevaptır. O’na cevabınız çok açık ve net olmalıdır.
Sırtını dönenlerden yana olan üzüntüleri büyütüp, içinize ektiğiniz acılardan
bir umut dilemek, şeytanın zatından cennetin müjdesini istemek kadar çok, ama
çok acınası bir benzerlik taşır.
Direnin! Direnmek,
kendi içinde doğrularını, hak ettiğine inandığı, yaşama dair, evrensel hakların
uğrunda mücadele vermenin, ‘insan olma’ özetidir. Unutulmasın ki en güzel
şeyler, iyiliği içinde barındıran, o ilahi akışın verdiği sadelikle biçimlenmiş
her ne olursa olsun onunla güzeldir. Bir tat almak istediğinizde, hoşunuza
gitmesini dilersiniz! Hoşunuza gidecek olan, sizin beklentiniz değil, ona o
tadı vermiş olanın hikmetindedir. Onun ne görünüşü, ne huyu, nede suyunda sizi
tatmin edecek bir yan, zerre bir gerçeklik olsun. O sadece bakışınıza,
dokunuşunuza ve hissiyatınıza zerk edilen seçimin bir olgusudur. Bir hatanın
üstünüzdeki etkisi ne kadar yıkıcıysa, doğru kararların etkisi o kadar tatmin
edici ve güzelliklerle bezelidir. Çoğunluk, yaşamı boyunca aldığı hatalı
kararların vebalini ödemekten, yaratanı sorumlu tutmakta ve kötülüğü kendi
içinde barındırmaktan medet ummaktadır. Karanlıkta koşmanın canlarını
yakacağını bildikleri halde, her canları yandığında kendi seçimlerinin sonucu
olduğunu inkâr edip günaha girmenin yolunu seçtiler. Şu bir gerçek ki herkes
kendi seçimini yapar. Ancak sonuçlarına katlanmanın sorumluluğunu başkalarına
yükleyemez. Yüklüyorsa bilin ki, o kötülüklerin kaynağından beslenen ve şekli
insana benzeyen bir mahlûkattır. Ötesi düşünülemez bile. Onu bertaraf etmek
topulumun içindeki bütün değerlerinden azletmekle, uzaklaştırmakla yahut ıslah
etmekle mümkündür. Böylelerinden gelecek olan zararı telafi etmek, yüce
yaratanın insafına sığınarak, gereğini yerine getirmek, vicdani hususların
doğrululukla şekillenmiş olması, kanaatin yaratanın emri ilahisiyle örtüşmüş
olması demektir.
Amaç
uğrunda; yüreğini, bir kolunu bacağını bırakırsın yahut bedenini ama asla
ruhunu esir bırakmazsın. Bir şey feda edilecekse bilin ki insan ömrü bunların
içinde bırakılacak en kolayıdır. Zor olan, ruhunu bu dünyaya esir etmek ve
ondan gelecek bir hiçliğin içinde kendini harcamaktır. Umudu, ümidi, zikri ve
fikri bir olan, herkes bilir ki yaşamak sadece kolayı tüketmek değil, en
olmadık hayal kırıklıklarında bile seni var edenin insafına sığınmak gerek.
İnsaf etmeyenlerin çoğunluğuna ezilmeden hayrı Allah’tan beklemek gerek. Düşü
ve dünü yıkılan, yarını kaybettiğini zannetmesin her zaman bir umut kapısı
insan olan için açıktır. Selamlar, sevgiler..
Altan İlhan ARSLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder