DivShare

1 Şubat 2009 Pazar

AY Üzerine Araştırmalar


Bu yazıda ay'ın aslında ne kadar gizemli ve sırlarla dolu olduğunu öğreneceksiniz.Kafanız karışabilir ama hala bilinmeyen pek çok şey ay'da sır olarak yatıyor.

Ay’da bir gariplik var dersek, garibinize gider mi? Ay işte orada gözümüzün önünde duruyor, üstelik birkaç defa gittik ve geldik, garip olan ne olabilir, diyebilirsiniz. iyi de acaba işin ne kadarını biliyoruz Ay’la ilgili olarak elde edilen bilgilerin bizlere ne kadarı açıklandı. Ortada ciddi ve çarpıcı iddialar var. daha da ötesi bilimcilerin gözlemleri var öyleyse işin aslı nedir En inanılmazı ise Ay’ın yapay bir uydu oldugu iddiasıdır yani Ay dünya dışı bir zeka tarafından üretilmiş ve bilinmeyen bir nedenle dünyanın yörüngesine konmustur.

Bunlar dogru olabilir mi? Ama öncelikle bilimin gözlemlerini görelim;
Ünlü Condon Raporu’na göre Apollo 8 astronotları inanılması güç bir rapor vermislerdi; Frank Bormann, James Loveli ve William Anders ilk yörünge uçusundayken (24 Aralik 1968), yüzeyde uçuş pistine benzer bir alan gözlerine çarptı, Ay’ın öteki yüzüne geçtiklerinde dev boyutlarda bir cisim gördüler ve fotografını çektiklerini söylediler; cisim astronotların tanımına göre 10 mil kare büyüklüğündeydi. Ama bir daha ki geçiste cisim yoktu. Bir diğer olay Apollo 10′da yasandı; astronotlar Eugene Ceman, Thomas Stafford ve John Young Ay’a inmek için hazırlanırken yine uçus pistine benzer dört alan gördüler; Ay modülü Snoopy ile yüzeye inerken ışıklı bir cismin yanlarından geçip gittigini rapor ettiler ve sıra Apollo 11 ‘de yani Ay’a yapılan ilk iniste; Armstrong ve Aldrin yüzeye indiklerinde Michael Collins Columbia adlı kumanda modül'ünde yörüngedeydi ve Collins gördüğü cisimleri “Bogey” adıyla tanımlayıp dünyaya rapor etti. Daha sonraki saatlerde, Aldrin ve Armstrong Ay yüzeyinden örnekler topluyorlardı;
Armstrong birden haykırdı; “Bu da ne, Bu ne biçim sey. Bilmemiz gerek…”ve konusma devam etti;
Yer Kontrol: “Nerede? Yer Kontrol Apollo 11′i ariyor.” Apollo 11: “Bu bebekler çok büyük… çok iriler… Tanrım, inanamazsınız… Size bir baska uzay aracını anlatmak istiyorum… Kraterin uzak kenarındalar… Ay’da bizi izliyorlar… Onlar bizden önce buradaydilar…”

Yer Kontrol bu andan sonra astronotlara konusmayı kesmelerini ve objeleri filme almalarını söyledi. Ama bu filmler asla yayınlanmadı ve hatta varlıkları reddedildi. Apollo 12 misyonunda ise, astronotlar garip sesler duydular ve ışıklı bir cismi Yer Kontrol’a bildirdiler. Apollo 15 astronotları olan James lrwin ve David Scott, Ay üzerindeyken önlerinde uçan garip bircismi bir süre izlediler ama kaybettiler. Apollo 16 astronotu Thomas Mattingiy kumanda modülünden Ay yüzeyi üzerindeki yanıp sönen ışıklı bir cismi rapor etti; NASA uzmanlarından Dr. Faruk El Baz, cismin bir UFO yani Tanımlanamayan Uçan Cisim oldugunu belirtti. O anda Ay’da SSCB veya ABD’ye ait bir baska uzay aracı yoktu. Apollo 17 aracının astronotları olan, Ron Evans ve Harrison Schmitt’de Ay’da ışıklı noktalar gördüklerini belirttiler.

Ay dünyanın yörüngesine neden kondu ?
Ay’ın geçmişi nedir veya orjini nereden geliyor ? Bu sorunun cevabı yoktur ya da bir bulmacadır. Bugün bilim üç ana kuram üzerinde duruyor; Sovyet bilimcileri tarafindan geliştirilen bu üç ana kuram şöyle;
1. Ay bir zamanlar, dünya'nın bir parçasıydı ve dünyadan koparak uzaklaştı ama bu görüş büyük bir bilim grubu tarafından reddediliyor.
2. Ay, aynen dünya gibi Günes Sistemi oluşurken, bir gaz bulutuydu ve doğal olarak Ay’ın uydusu oldu.
3. Ay, farklı bir cisimdir yani dünya dışıdır; Güneş Sistemi içinde bir yerden veya Güneş Sistemi’nin dışından gelmiş, dünya'nın çekim alanına girerek, orada bir uydu olarak kalmıstır.

Rus bilim adamları olan Vasin ve Shcherbakov şaşırtıcı bir açıklama yaptılar; “Gerçekten de, bilimciler Evren’in kökenini ciddiyetle uzun süredir araştırıyorlar ama daha henüz kesin bir cevap veya açıklama yoktur aynı sekilde de Ay - Dünya sistemi de açıklanamıyor. Bize göre Ay, dünyanın yapay bir uydusudur ve bilinmeyen bir zeka oluşumu tarafindan yörüngeye konulmus olabilir.’Bu iki bilim adamına göre. dünyanın çekim gücü kübik santimetrede 5.5 gr.’dir Ay’ınki ise 3.33 gr’dir, öyleyse Ay’ın içi bos olmalıdır. Yani yapaydır, yapılmıştır ama kimin tarafından Gizemin çözümü, kraterlerin içinde. Ay yolculukları sonucunda elde edilen bilgiler çok önemli ama gizli tutulmaktadır.Neden diye sordugumuzda uzmanlara göre kesin çözüm henüz yoktur veya erkendir.

Ay’ı Dünya’ya Kim “Uydu”rdu ?
Peki Ay nereden gelmiş olabilir?
Bir NASA dökümanında “Bu en büyük bulmacadır” deniyor. NASA bilim adamları, kesin bir çözüm olmadığını açıkça söylüyorlar, çalışmalar var, bilgiler, olaylar var ama henüz kesin cevap yok.
Günümüzün bilim adamları gerçek, uygun bir kuram henüz bulamadı. O zaman genelde bakabileceğimiz yaklaşımlar vardır; eğer Ay evrenin bir yerinden gelmişse bunu bir gün öğreneceğiz. Apollo yolculukları öncesinde, Nobel ödüllü Dr. Harold Urey ve bir grup bilim adamının inandıklarına göre; “Ay kozmosun bir parçasıdır ve Ay’da yabancı bir uygarlığın izleri bulunacaktır. Ay’a ayak basmamız ve bilgi toplamamiz Mars’a, Venüs’e veya asteroidlere ayak basmamız kadar önemlidir.” Urey şöyle diyordu; “Dünya’yı ve Ay’ı toplarsanız bütün olarak hemen hemen uzaydaki herhangi bir cisim olarak düşünebilirsiniz. Bu kadar yoğun bir materyalden dev bir kütle oluşur ama dünyanın yoğunlugu bu kadar büyük bir cismin olması gereken yogunlukta değildir, yoğunlugumuz daha küçük bir cisme aittir, göründügü kadarıyla Ay ve Dünya’nın tek bir cisim olmasını kabullenmek bugün için olanaksızdır.”

12 Maymun sorusu…
Sorular çok sayıda ve önemli görünüyor; Şimdi bunları ve bazı açıklamaları alt alta dizelim;
1. Ay, dünyadan daha yaslıdır, öyleyse kökeninin baska bir yer olması mümkündür.
2. Niçin bazı bilim adamları, Ay taslarının 20 milyar yıllık oldugunu iddia ediyorlar Yani dünyadan daha eski…
3. NASA, bir Ay kayasının 5.3 milyar yıllık oldugunu saptadı
ama bu Günes Sistemi öncesine ait bir tarihti.
4. Önemli bilim adamları ve Ay uzmanları, Ay’dan getirilen elementlerin dünyadakilerden daha eski olduğunu belirlediler ama neden resmen açıklamadılar?
5. 40 Ay tasının en azından 7 milyar yıllık oldukları belirlendi, bu tarihleme dünyadan ve günesten iki kez daha eskidir.
6. Buna karşın Ay’ın yüzey toprağı, Ay taşlarından daha eskidir. Farklılık nereden geliyor?
7. Bir grup bilim adamı Ay’ın yıldızlararası bir yerde yapıldığı görüşündeler ve dünya tarafından yakalandığını düşünüyorlar. Ama bu nasıl olabilir?
8. Neden bazı bilimciler, Ay’ın içindeki yoğunluğun yüzeyden farklı oldugu düsüncesindeler? Gerçekten Ay’ın içi bos olabilir mi Ve bu biliniyor mu?
9. Niçin Ay’ın 8 mil üstünde, yüksek dozda radyoaktivite var, bu elementer olarak dogal mıdır?
10. NASA tarafindan 100 millik bir alana yayılmış su buharı saptandı ama Ay’da su olmadığı biliniyor. Bu gizem, Ay’ın yapay oldugu anlamında mı?
11. Ay’ın çok eskiden sıcak oldugu ileri sürülüyor ama bunu dünyadaki benzerleri gibi kanıtlayan bir kanıt bulunmuş değil. Bu çelişki henüz açıklanamadı.
12. Sonuç, Ay’la ilgili neden bu kadar çok cevapsız soru var?

Bunlara karşı şunları söyleyebilirmiyiz ?

1. Ay, hem dünyanın doğal uydusu olamayacak kadar büyük, hem de çok uzaktadır.
2. Ay, olması gerekenden daha düzgün bir yörüngeye sahiptir.
3. Ay kraterleri çok fazla ve garip bir biçimde yüzeyseldir.
4. Ay’ın dünyaya bakmayan yüzü çıkıntılı veya kamburdur ve Günes Sistemi’nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur.
5. Ay ölçümlemeleri çok fazla demir olduğunu gösteriyor.
6. Ay toprağı, Ay kayalarından çok daha yaşlıdır.
7. Ay’ın bileşimi, dünyadan farklıdır.
8. Doğa kanunlarına aykırı olarak, ağır metaller yüzeydedir.
9. Ay’da önceden eriyik olan metaller yoktur.
10. Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir.
11. Ay bir moloz yığını gibi gözükmektedir.
12. Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır, bu bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor. Sismik dalgalar sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyor.
13. Dünyadan bakıldığında Ay, bir günes diski gibidir yani tutulmalarda günesi tam olarak kapatır, ne biraz küçük ne büyüktür sanki büyüklügü güneşi örtmek için ayarlanmıstır.
14. Eğer Ay, dünya tarafından yakalanmışsa, bunun sonu gelecek ve Ay yine uzaklaşıp gidecektir.
15. Normalde Ay’in çizdiği yörünge, dünyanın ekvatoral çemberiyle karşıt olmalıdır ama Ay garip bir şekilde dünyanın yaptığı gibi, güneşe bağımlı bir yörünge çizer.
16. Her ne kadar Ay'da volkanların ölü oldukları söyleniyorsa da, yüzyıllardır Ay’da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir ve bunların sonucunda Ay’in yapay bir transformer dünya oldugu söylenebilir veya iddia edilebilir. Ay’da bir yasam oldugu ile ilgili bir belirti veya iz bulunamamıstır ama dünyadaki volkanik küllere benzeyen Ay toprağı veya tozu üzerinde yapılan deneylerde bitkisel yaşama elverişli oldugu anlaşılmıstır. Ama ortada böyle bir yaşam yoktur; marjinal iddialara göre Ay, UFO’larin üssüdür veya kullandıkları özel bir araçtır ama bu da bir iddiadan öteye gitmemektedir. Yüzeyde zaman zaman garip ve geometrik sekiller görülmüs ama bu görüntüler ya hemen kaybolmus, ya da bir daha görülememistir.
Yine dünya dışı bir anlaşma mı ?

2001 Uzay Yolu Macerası “A Space Odyssey” filmini hatırlarsınız; filmin temel objesi dev bir monoloit yani tas bir bloktu.Arthur C.Clarck’ın bu ölümsüz romanında ve de filminde monolit ,insanlığa yol gösteriyordu.
Ranger Krateri yakınında benzer bir monolit birkaç kez görüldü ama sonra kayboldu; derken baska yerlerde yine görüldü ama onlar da kayboldular. Adı gizli tutulan bir NASA görevlisinden” aldığı fotoğrafı kanıt olarak gösteren arastırmacı George Leonard. yine aynı kraterin yanındaki dev tas blogu gösterdi; resim çok netti ve üzerinde Y ve Z harflerine benzer sekiller vardı. Leonard şöyle diyor; “Ay, UFO’lara aittir, bizi Bronz Çagı’ndan beri izliyorlar, politikalarımızı ve savaslarımızı gözlemliyorlar; aslında dünya üzerinde birçok iz bırakmışlardı. Ranger 7′nin fotografları bunları gösteriyor.”

NASA neleri saklıyor ?

En azından astronotların gördüklerini saklıyor hatta onların bizzat anlattıklarını dahi inkar ediyor. Peki, NASA bunu neden yapıyor Eğer astronotların Yer Kontrol ile konustukları dogruysa, ki elde birçok teyp bantı vardır, bunlar neden yeterli görülmüyor?California Üniversitesi’nden Dr. James Harder, kayıtları NASA kayıtlarıyla karşılaştırdığını ama NASA’nın her nedense bu kayıtları resmen kabul etmediğini ama üst düzeyde özel olarak doğrulandığını söylüyor. Bir hükümet ajani ise, olayların örtüldüğünü kabul ederken, korkunun panik kaygısından kaynaklandığını belirtiyor. UFO’lar bir yana, Ay’la ilgili bilgilerin SSCB ve ABD tarafindan saklanmasi için gösterilen “panik” olgusu yeterli değil. Bu olay belki kapalı bir rejim olan SSCB’de yeterli olabilirdi ama demokratik bir ülke olan
ABD’de normal değildir. FBI ve CIA tarafından VVashington’un bürokratik koridorlarında olusturulan ketumiyet girdabının arkasında kimler vardır ?
Ve soru yine gündeme geliyor; neden ???

George Leonard, tüm çalışmalarını ve arastırmalarını, hayati ama baska bir soruya yöneltiyor; “Eldeki veriler ve sınırlı fotograflar NASA tarafindan kabul ediliyor ama yaptıkları çalışmalar çok az veya bireysel. Ay’la ilgili sistematik bir çalışmanın yapılmasına engel olan nedir? Ya da NASA, neleri ne nadar biliyor? Gizemi çözmek isteyenlerin ellerindeki bilgiler, NASA ve eski Sovyet yetkilileri tarafından kısıtlanmış ya da özellikle yetersiz kılınmıştır.” Tam ve gerçek bir resmi açıklama toplumu paniğe sokabilir mi. Geçmiste evet ama bugün hayır çünkü günümüzün toplumu böylesine evrensel bir olaya dahi duyarsız kalacaktır ve bu olası davranış yetkililer tarafindan artık bilinmektedir. Öyleyse, ya astronotların ve gözlemcilerin anlattıkları dogru değildir, ya da gizliliğin arkasında çok daha geçerli bir neden vardır. Ne mi? Leonard burada da iddiali; “Geçerli neden çok daha makrodur yani dünya dışı bir zeka ile bir anlaşma veya ortak bir görüş birliği sağlanmıstır; bunun da toplum tarafından bilinmesi birilerine göre yetersizdir.
Arizona’daki Amerikan Meteorit Müzesi Müdürü otan Dr. H. H. Nininger, 1952 yılında yapilan bir gözlemde Ayda 20 mil uzunluğunda bir cam duvarin bulundugunun resmen kanıttanlandığını söylüyordu. Nininger’e göre. bu duvarın bulundugu “Verimlilik Vadisindeki Messier ve Pickering kraterleri normal degildirler ve hatta yapay olmalari gerekir. Bu iki kraterin arasında girişinin gözlemlendigi bir tünel vardır (Science Sgest-Kasim 1952).

Benzeri bir iddia, Britanya Astronomi Birligi’nden DR. H. P.Wilkins tarafindan ileri sürülmüştür, bilim adamına göre, Ay’ın dış yüzeyinden içeri giden tüneller ve yollar yani Ay’ın içinde boşluklar vardır. Akla hemen bilim kurgunun büyük ismi H. G. wells geliyor; “Ay’da ilk insanlar’ adlı çocuksu romanında,
Ay'ın içinde yaşayan bir uygarlığı: Selenitler’i hikaye etmisti. Koca Wells, birsey biliyor muydu? Galiba kesin sözü burada “demek mümkün değil; biraz daha zaman gerekiyor olabilir ama insanlığın dikkati artık Mars'a yönelmis durumda ve sanki artık Ay yokmus gibi davranılıyor ya da gidildi, görüldü ve daha fazla karıştırılmaması mı istendi?
12 Agustos 1971′de Apollo 15′in kumandanı astronot David Scott, bir basin toplantısı yaptı; “Aya gittik, gözlemcilerin elde ettiği bilgileri test ettik ama araçlarımızın kaydettiği bilgiler mekanik veya elektroniktir daha önemlisi düşüncelerimizdeki bilgilerdir. Plutarch’dan gelen bir sözcük var; ‘Düşünce, rastgele doldurulan bir kap veya taş değildir, ama düşünce bir ateştir ve onu yakmak için ateş gerekir.” Sonuç olarak, Ay’ın yapay bir uydu oldugunu düsünmeyebiliriz ama bunun için düşünsel bir devrime ihtiyacımız var gibi yani geçmisimizdeki tutuculuk baglarindan kurtulmalıyız. Yeni bir insan gerçeğini aramalı ve düsünceyi özgür bırakmalıyız. Bir zamanlar Ay’a ayak bastıgımızda, çok heyecanlanmıştık ama eğer Ay bilinmeyen bir zekanın ürünü olan yapay bir uyduysa, bunu kanıtlamak insanlığın kendisini ve yaşadığı ortamı tanıması yönünden daha heyecan verici olacaktır''




Ay, bir yığın anormallikler ve düzensizlikler silsilesi gösterir. Bunlardan biri ile, kütlesinin, merkezden garip şekilde kaçmasıdır.

Araştırıcı uzay gemilerinden biri, 1964 yılında fotoğraf çekme görevi ile Ay'a konduğunda, bilginler şaşkınlığa uğradılar; çünkü beklenenden daha - hafif bir temas olmuştu. Radar ölçücülerinin, fotoğrafların dikkatle incelenmesi sonucu ve uzay araçlarının yörüngeleri, ayın geometrik merkezi ile ay kitle merkezinin aynı olmadığını gösterdi. Gerçekte, ağırlık merkezi, Apollo araçlarının lazer yükselti ölçeri ile saptadığı gibi, asıl geometrik merkezden dünya doğrultusunda 3200 m. önde yer almıştır. Aslında küçük, fakat bilimciler için anlamlı bir kaymadır, bu...

Bu anormalliğe kesin bir açıklama getirilememiştir. Buna rağmen, bazı bilginlerce, Ayın arka tarafındaki sismometre adlı ölçücü ile Procellarum Okyanusu'nda kabuğun 56 km. den daha ince olduğu saptanmıştır. Eğer, bu gerçekse, bu iki düzensizlik arasında bir bağlantı olabileceği akla gelmektedir. Ay'ın ön ve arka bölgelerindeki diğer birçok incelemeler, değişik işaretler sergilemektedir. Ön tarafta Karanlık Deniz'in düzlükleri boyunca, lav dolu muazzam havzalar görülmektedir. Bunların ağırlığıyla, yükseltiler yaratan daha parlak yüzeyinin oluştuğu yorumunu getirir.

Buna zıt olarak, Ay'dan asla göremediğimiz arka kısımda, yükseltiler daha derindir. Moskoviense ve Tsiolkovsky gibi birkaç düzlük krater, lavla doludur.

Bu niçin böyledir? Niçin lavlar, Ay'ın bir yanında değil de öbür yanında büyük havzalar halinde toplanmışlardır? Belki de arka taraftaki ince kabuk, kırılabilir bir sertliğe sahiptir.

Başka bir anormallik ise, yüzeyde görülen radyoaktivitenin birkaç bölgede birbirine yakın olarak toplanmış bulunmasıdır.

Son olarak, Ay yüzeyindeki büyük dairevî havzalarda bulunan Mascon'lar, garip toplaşmalardır. California, Pasadena'daki Jet Motorları Laboratuarı'nda çalışan William L, Sjogren ve Paul M. Müller adlı iki bilgin, Mascon'ları keşfetmişlerdir. Lunar Orbiter-5 aracı 1967 yılında Ay yörüngesinde dönerken, radyo sinyallerini inceleyen bilginler, aracın bu büyük dairevî havzalardan her birinin üzerinden geçerken, hızının düzensiz şekilde arttığını fark ettiler. Bu artış Bay Sjogren'e göre, saatte 400 m. den 4800 m. ye kadardı.

Mascon'lar konusundaki en iyi bilimsel tahmin, Ay'ın, çok büyük bir şeyin çarpışı sonucu, tüm kütlesinin sarsılması ve çarpan şeyin yarattığı krater tabanından lavların taştığı, ve havzanın bir kısmını doldurduğu yöndedir. Bu fazla madde, uzay aracı üzerinde fazla çekim sağlamış ve hız değişimlerine neden olmuştur.

AY NEREDEN GELMİŞTİR?

Apollo ile elde edilen tüm deneyler, şimdiye dek yapılan tahminleri değiştirmemiştir. Ay hakkındaki tüm klasik teoriler ve bunların üzerindeki çeşitli düşünce tarzları, bir kez daha gözden geçirilmiştir.

Geleneksel olarak, üç teori, ay oluşumu ile ilgili ortaya atılmıştır.
1) Kopma veya Kız Teorisi: Ay, dünyadan kopmuş, onun bir parçasıdır.
2) Kız kardeş veya ikiz Gezegen Teorisi: Ay ve dünya, aynı zamanda gaz bulutu ve tozdan birlikte doğmuşlardır.
3) Eş Teorisi: Ay, güneş sisteminin herhangi bir yerinden doğmuş, geçerken dünyanın çekimine kapılmış ve iç yapısı, bu etki sonucu bozul¬muştur.

Her teori, birçok problemleri de beraberinde getirmiştir. Ay ile dünya arasındaki kimyasal değişikliklerin kalıntılarında, dünyadan bu uydunun nasıl koptuğu veya dünya ile ayın nasıl ikiz gezegen olabileceğini görmek zordur. Yörüngesel dinamik problemler, dünyanın çekim alanının Ay'ı kolayca yakalayamayacağı ve onu kendi yörüngesinden ayıramayacağı tartışmasına bizleri götürür.

Halen bir Ay Bilim Enstitüsü çalışmasına göre, «Ayın yapısı hakkındaki herhangi bir delil, ay çalışmalarının son yıllardaki buluşlarla derinlik kazandığı sonucunu ortaya koymaktadır.» California, Los Angeles'teki Üniversiteden Prof George W. Wetherill'e göre, bir çeşit yakalama, yani eş teorisi, % 20 olasılıkla mümkündür. % 10 olasılık ise, her birinin birbirini bulmasıdır.

AY'IN TARİHÇESİNE BİR GÖZ ATALIM:

Ay'ın tarihçesi ile ilgili birçok teori vardır, fakat içinde Ay'la ilgili bir konu olmadığı için, bilginlerce her biri «deli saçması» olarak nitelendirilmektedir. Çünkü çeşitli ülkelerdeki bilginlerin Ay taşlarına bakarak yürüttükleri tahminlerde belirli bir açıklık ve düzen yoktur.

Prof. Wasserburg, taşlardaki radyoaktiviteyi ölçen ve onların ışıma sürelerini bularak yaşlarını saptayan eski bir araştırmacıdır. Radyoaktivite ölçümü, çok karmaşık bir durumdur, fakat basit bir fikir yürütme, açıklamaya yardımcı olabilir. Bir kütüğün ne kadar sürede yandığını bilirseniz, yanıp kül olana dek geçen süreyi ölçüye vurabilirsiniz...

Prof. Wassenburg, argon, kurşun veya astrontium oranlarını ölçüp, bunların kullanımı vs kalan ürünlerini ribidium, uranium veya potasyum gibi daha ağır elementlerin değişim sürelerine göre hesaplamaktadır.


Uydumuz Ay, binlerce yıldan beri bilginlerin olsun, sanatçıların olsun daima ilgisini çekmiş, bu konuda çok şey yapılıp çizilmiştir. Ancak yüzyılımızın 2. yarısından beri üzerinde derinlemesine çalışmalar yapılmış, gönderilen araçlara örnekler toplanmıştır. Yapısı, hangi maddelerden oluştuğu, iç ısısı ve daha birçok soru, yeni yeni cevaplar bulmaktadır.



Böylece bir kayanın eridikten sonra kristalleşinceye kadar geçen süre hesaplanabilir. Yani radiometrik «saat» denilen ölçüm uygulanmış olur.

Apollo gezilerinden önce, hiç kimse, kesin olarak ay taşlarının ne kadar yaşlı olduğunu söyleyemezdi. Prof. Wasserburg ve arkadaşları, Ay örneklerini programlamaya başlayınca, şaşırtıcı bir keşifte bulundular. En genç taş, Apollo-12 tarafından getirilen bir parça bazalttı ve 3.16 milyar yaşındaydı, ki bu pek çok kişinin bellediğinden fazlaydı.

Gerçekte bir ihtimal, dünyanın yüzeyinden 3.1 milyar yıl daha yaşlı olduğunu göstermektedir. Dünya kayalarının çoğu erimiş, yeniden kristalleşmiş veya bu zamandan beri daha genç kayalar tarafından kaplanmıştır.

En yaşlı Ay taşı, yine Apollo-12 tarafından getirilen 4 milyar yaşında bir parçadır. Birçok örnekler, bazı bilginlerce Imbrium olayı sırasında oluştuğu sanılan bir çağa aittir.

Diğer laboratuarlar 4.2 ile 4.3 milyar arasında pek çok Ay taşının yaşını tayin ettiler. Ölçüm sistemi farkından mı, yoksa taşların tiplerinden mi böyle sonuçlara ulaşılmaktadır, bilinmemektedir; fakat Ay bilginleri arasında hararetli bir tartışma konusudur.

Bu, sonuç olarak, gerçekten de Ay'ın kesin yaşı mıdır? Ay kayalarının 4.5 milyar yıl önce şekillenmeye başladığı kararına orijinal radyoaktif maddelerin toplaşmasına bakarak varılmaktadır. Bu yaş, güneş sisteminin doğumu üzerinde tartışma açan bazı otoritelerin meteorların yaşları hakkındaki fikirlerine uymaktadır.

Benzer olarak, Groenland'daki Godkhaab'da, dünyanın en yaşlı kayaları bulunmuştur ve yaşlan 3.75 milyar yıl olarak saptanmıştır. Şimdilik dünyanın da Ay gibi 4.6 milyar yaşında olduğuna inanmaktayız.

Dünya veya ay kabuğunun gerçek yaşını ortaya koyacak orijinal kaya örnekleri bulunamamıştır, bu gidişle bulunamayacaktır da... Eğer ayın çehresi ve kaya örnekleri Güneş Sisteminin yaşını belli etmezse, kendi tarihi ve dünya tarihi ürinde uzayıp gidecek bir sıra tahmin ve olasılıklara dikkatimizi çekmiş olacaktır.

Bütün bu taşların yaşları, ısıları, kimyasal görünümleri, iç yapılarının ışığında, bilginler, Ay'ın doğuşunu ve oluşumunu şöyle adatmaktadırlar:

-4.6 milyar yıl kadar önce, büyük güneş nebulası, güneş ve gezegenleri oluşturmak üzere yoğuştu. Bu toplaşan maddelerden biri de Ay'ı meydana getirdi

Yayılan muazzam enerji, Ay'ın yüzeyindeki maddeleri belirli oranda eritti. Hatta bu erime, 180 km. gibi derinlere kadar ulaştı... Bu daha farklılaşma, daha yoğun madde oluşumu ve hafif maddelerin yukarılara çıkarak yoğunları üzerinde yüzmesine neden oldu. Sonuçta Ay Kabuğu meydana geldi…

Ay, belirli biçimini alınca, yoğunluğunda da yeni değişmeler oldu. Başta sözü edilen Imbrium Olayı gibi... Bu tür çarpışmalarla meydana gelen ani etkenler, büyük havzaları çevirmedi; fakat yüzey kayalarını saat ibresi yönünde büktü. Bu süreç, Ay şeklini almaya başladıktan 600-700 milyon yıl kadar sonra Imbrium Olayında görüldüğü şekilde sonuçlandı.

Lav akıntısı iç ışıma ile eridi, yükseldi ve oyulan havzaları doldurdu. Böylece daha küçük meteoritler, yüzeye püskürerek ve halen görülen küçük çukurları ve izleri oluşturarak, ortalığa yayıldılar; fakat bir süre sonra, güneş sisteminin çeşitli etkileri ile silip süpürüldüler.

3 milyar yıl kadar önce, soğuyan Ay üzerinde, fazla volkan püskürmesi olmadı. Bütün bu süre içinde yüzeyi, Sir Richard Burton'un dediği gibi, "Yaşlı bir dünya, yanık bir çehre, gecenin yalnızlığına ve karanlığına terk edilen bir ceset gibiydi."

Son olarak, Switsonian Enstitüsü kâşiflerinden Dr.Faruk El-Baz'ın Ay konusunda söylediği sözlerle yazı dizimiz son verelim:

-Ay, belki güneş sisteminin bir öncüsü değildir, ama bir rozeti gibidir. Bize birçok şey anlatır, pek çok şeyi simgeler, ama hâlâ bir yığın gizlerle doludur.



IMBRIUM DENİZİ

Evrenin oluşumu üzerine teoriler atıla dursun, bilginler, en yakın uydumuz ayın sırlarını kesin olarak çözebildiler mi? Sayısız uydu dünya ve ay çevresinde yörüngede dönüp duruyor. Amerikalılar ve Ruslar, insanlı ve insansız araçlar indirdiler, örnekler aldılar... halen de incelemelerini sürdürüyorlar. Bütün bunlar küçük uydumuzu bize tanıtmaya yetti mi? Yoksa ay, hâlâ bir sır olarak mı gecelerimizi aydınlatmaya devam ediyor?

Her şey bir yana, biraz eskilere dönelim... şöyle birkaç milyon yıl öncesine... Satırlar üzerinde milyarlarla yazıp çizmek kolay... Acaba o sıralar, ay üzerinde neler olup bitiyordu?

Beklenmedik bir sarsıntı, ani bir değişim... Deprem, ay yüzeyinde dalgalar halinde yayıldı. Öncü patlamalar, milyarlarca hidrojen bombasına eş değerleydi ve oy yüzeyini bir anda silip süpürmeye yetti. Enerjinin bir kısmı faydasız bir şekilde yok oldu, bir kısmı ısıya dönüştü ve muazzam ışık demetleri, güneşten daha sıcak dalgalar püskürttüler uzaya...

Patlayışa bağlı olarak, binlerce kilometre küplük kayalar fırladı, bazıları eridi, yeniden oluştu... kalanlar püskürdü ve kırıldı. Sert püskürükler yüzeye düştü, yeniden kraterler oluşturdu ve başka kayaları yerlerinden fırlattılar.

Bu sarsıntı zinciri, en azından 2000 km. her yöne doğru dağıldı. 2 km. kalınlığında, dışardan rahatça görülebilecek bir halı gibi, ay yüzeyini başka bir çehreye bürüdü. Bazı maddeler uzaya kaçtı ve ay çekimi değişti.

Ay yüzeyindeki madensel kaya denizi ve yeni oluşan dağ zincirleri, bu muazzam patlayışın yön ve doğrultusunu belirledi. Daha önceki patlayışlar ve sarsıntıların izleri silinmiştir, ama yukarda anlatılan korkunç depremin izleri, bu gün yaşlı uydumuzun çevresinde hemen seçilmektedir. 1200 km çapındaki bu dev kraterin adı Imbrium'dur ve çıplak gözle bakıldığında, bir yüze benzeyen Ay'ın sağ gözünü oluşturur. Lav dolu bu çukur, söylemesi kolay, 4 milyar yaşındadır...

Ayın sırlarını çözmek için, Imbrium'un düzlüğüne inen Apollo-14, dünyaya buradan kaya örnekleri getirmiştir. Bu kayalar üzerinde, 4 milyar yıl öncenin o korkunç patlamasının izleri hâlâ görülmektedir. Imbrium olayı, Ay tarihinde büyük bir işarettir ve Apollo programına da şeklini vermiş bir olu¬şumdur!

Ay hakkında insanoğlu¬nun bir şeyler öğrenmek için çabaya girişmesi, 1958 yıllarına dek uzanır. Bu konuda elimizdeki istatistikler düşündürücü¬dür:

Bugüne dek, Amerika ve Rusya'nın Ay'a inmiş ve Ay çevresinde yörüngeye oturmuş 50 den fazla uzay aracı vardır. Bunlardan Amerikalılara ait 24'ü ay çevresinde dolaşmış ya da yakınından geçmiş, 12'si üzerine konmuştur. 160 saat ay yüzeyinde harcanmış, 100 km yürüyerek veya yaya olarak dolaşılmış, 20.000 fotoğraf, ay haritalarının çizimi ve iniş yerlerinin tespiti için, sadece Apol¬lo aracından bir kerede çekilmiştir.

Ortalama 60 büyük bilimsel aygıt, ay yüzeyinde bırakılmıştı. 30'dan fazla araç, hâlâ yörüngede dönmeye devam etmektedir... 6 bilimsel istasyondan 5'i, ilişkiyi koparmamak için, uydumuz üzerinde bırakılmıştır. İnsansız Rus uzay aracı Luna-kod-2, Serenitatis denizinde, halen bilginlere haber ulaştırmaya devam etmektedir. Listeyi uzatmak mümkün... fakat biraz da, bilginlerin, yeryüzünde yaptıkları çalışmaları izleyelim, dilerseniz!

1000 den fazla bilgin, 19 ayrı ülkede, Apollo araçlarının getirdiği örnekleri, Ay kaya ve toprağını büyük bir titizlikle incelemektedir. Bu örneklerin 1/3'ü Rusların insansız Luna-16 ve Luna-20 uzay araçlarıyla dünyaya getirilmiş olup, Apollo araçlarının inmediği bölgelere ait ilginç parçalardır.

Ay hakkındaki bugünkü bildiklerimizle, eskilerini karşılaştırınca, şaşırtıcı sonuçlarla yüzyüze kalırız. 1968'lerde bilginler çeşitli olasılıklar ileri sürüyorlardı. Söz gelimi, ay üzerinde volkan püskürmelerinin olduğunu söyleyenlerden tutun da, insan ayağı değince Ay'ın. patlayacağını, Ay'da su bulundudunu, Ay'ın soğuk, ölü, güneş sisteminin ilkel bir gezegeni olduğunu iddia edenler de vardı.

Ay'da hayat olasılığı, Ulusal Hayvancılık ve Uzay Dairesi'ni harekete geçirdi, çünkü dönen astronotların ve Ay kayalarının, tek hücreli patojenik organizmaları dünyaya taşıyıp bulaştıracağı fikri ortaya atılmıştı.

Bugün, bu iddiaların hiçbiri geçerli değildir. Her geçen saniye, uydumuzu biraz daha tanıtıcı bilgiler kazandırmaktadır, bizlere, NASA'nın Huston yakınındaki Lyndon B, Johnson Uzay Merkezi'nden Dr. Robin Brett, bu konuda şunları söylemiştir:

-Biz, uydumuzu ne kadar çok düşünürsek, onun hakkında o kadar karmaşık bilgilere sahip oluruz. Her soruya bir yanıt buldukça, bir başka soru karşımıza dikilir.

Halen, Ay konusunda neler biliyoruz? Bu konuda düşündüğünüz sorulara, alacağımız cevaplar, bize onun gizli kalmış bazı yönlerini tanıtacaktır:

AY, YAPI OLARAK DÜNYAYA NE KADAR BENZEMEKTEDİR?

Apollo deneylerinden önce, bilginlerin, çoğu, Ay'ın yapısının, Dünya'nınki ile aynı olduğu kanısındaydılar. İnce kabuğu, içindeki sıcaklığı korumaktadır. Volkanik patlamalar, ona hareketli bir tarih yaşatmıştır ve sarsıntılar, yüzey şekillerini veren çatlaklar oluşturmuşlardır.

Bütün bunların yanında, görünür şekilde Ay, Dünyaya benzemez. Yaşam taşlarını oluşturan amino asitler, bazı analizlerde ele geçmiştir; fakat Ay örneklerinde bir hayat izine rastlanmamıştır. Serbest oksijen yoktur. Ay sözde denizlerine rağmen, kuru bir gezegendir. Uzaktan tekdüze ve muntazam göründükleri için, tanımlanma bakımından deniz olarak nitelendirilmişlerdir. Bu ok¬yanuslardan üçü, en tanınmışlarıdır: Humorum (rutubet), Imbrium (Yağmurlar) ve Nubium (Bulutlar) denizleri... Bazı Apollo örneklerindeki toz parçacıkları, yıldızlardan gelen buzlar veya aya düşen göktaşlarındaki su, bazı bilginlerce şüpheyle karşılanmış ve yine, küçük mikroorganizmaların as¬tronotlara bulaşacağı iddia edilmiştir.

Apollo aygıtları, az miktarda argon, neon ve helyum gazlarının, güneş rüzgârları vasıtasıyla geldiğini tespit ettiler. Böylece ayın ince bir atmosferi olduğu, ortaya çıktı. Texas Üniversitesi'nden Dr. John Hoffman'a göre, eğer Ay atmosferinin bir santimetre küpündeki tüm moleküller ucuca eklenirse, ancak tükenmez kalemin ucu kadar bir uzunluğu bulacaktır. Aynı işlem, soluduğumuz dünya havasına uygulanırsa, molekül zinciri Dünya'dan Ay'a ve aynı yolla dünyaya dönecek kadar uzun olacaktır.

AY, HANGİ MADDELERDEN OLUŞMUŞTUR?

Bu sorunun yanıtını ancak ay örneklerini inceleyen laboratuarlarda alabiliriz. Bilginler, ay tozu dolu cam kavanozları baş aşağı ederler ve havalanan tozlarla taş örneklerini dikkatle incelerler. Turuncu cam, yeşil çam, kırmızı cam, gri bazalt parçacıkları, tek bir kaya yerine birleşik maddelerden oluşmuş değişik maddeler, ağır ağır çökmeye devam eder...

Johnson Uzay Merkezi'nde, bir kâğıt sayfasından daha ince ay kayaları, polarize ışık altında, geçirgen plakalar halinde mikroskoba sürülür ve içindeki değişik maddeler, renk ayrımı ile seçilmeye çalışılır.

Başka bir laboratuarda, elektron mikroskop denilen bir aygıt, otomatik olarak kimyasal analizler yapmaktadır. Elektronlar, bir kaya örneğine X - ışınları bombalarlar. X - ışınları, bu örnek içindeki çeşitli maddelerin dalga uzunluklarını, parmak izi alır gibi ayırır ve tanımlar. Aygıtlar, bilgisayarsa yönetilerek, binlerce ay parçacığını içeren 2,5-3 cm'lik diskleri, 10 dakika gibi kısa zamanda otomatik olarak gözden geçirirler.

Apollo-17 tarafından getirilen portakal biçimli bazı kayaları inceleyen Dr. Arch Reid, bunları osiloskoptan geçirmiştir. Mevcut kimyasal elemanlar, belirli bir sıra izleyerek ortaya çıkmıştır. Magnezyum, aliminyum, çok yüksek silikon, kalsiyum, titanyum ve demir, sırayla ayrışmıştır.

Bu analizlerin sonucu, Ay'ın Dünya ve Güneş Sistemi gibi bazı kimyasal maddelerden oluştuğunu göstermektedir; fakat bunlar, farklı oranda birleşimlerdir. Ay, yansıtıcı elemanlar bakımından zengindir. Bunlar kalsiyum ve titanyum gibi yüksek ışıyıcı maddelerdir ve Ay'ın geldiği Güneş nebulasının erken zamanlarını simgeler. Ama Ay, sıvı maddeler bakımından -bunların arasında çabuk buharlaşan sodyum ve kurşun da vardır- fakirdir.

Karbon, bildiğimiz kadarıyla, yaşayan canlıların ana yapı maddesi olarak, Ay'da nadirdir. Bulduklarımızın çoğu, muhtemelen güneşten rüzgârlarla kaçan ya da Ay'a düşen meteorlarla gelen karbon parçacıklarıdır.

Ay, dünyadan daha az miktarda demire sahiptir. Metalik demir, dünyanın yüzeyinde nadir olduğu halde, Ay örneklerinde sık sık karşımıza çıkmıştır. Bazıları, nikel-demir alaşımı olarak, meteoritler vasıtasıyla buharlaşmıştır.

Johnson Uzay Merkezi'ndeki Gezegenler ve Dünya Bilim Dairesi Başkanı Dr. Paul Gast, Ay'da bulunan kaya çeşitleri hakkında edinilen bilgileri, şöyle özetlemiştir:

-Ay, dünyadaki kıtalarda yaygın halde bulunan granit bloklardan yoksundur. Yine de, okyanus ve nehirlere sahip olmadığından, suya ait çökelekler bulunmamıştır. Örnekleri aldığımız bölgeler, 4 çeşit Ay maddesini ihtiva eder. Birincisi, denizlerdeki bazaltlar, dünya üzerinde yaygın görünen volkanik kayalara çok benzerler.İkincisi, feldispatlı kayaların anortosit denilen bir tipi, yüksek yerlerde bulunmuştur. Üçüncüsü, enigmatik kaya tipi (potasyum, serbest dünya elemanları ve fosfor), radyoaktif elemanlara göre yüksektir; başlıca Imbrium Denizi ve Prosellarum Okyanusu çevresinde bulunmuşlardır, fakat dünyada yoktur. Son olarak, Apollo-16 tarafından Dekart Bölgesi'nde bulunmuşlardır, fakat dünyada çok yüksek miktarda alüminyuma rastlanmıştır.

Hiç yorum yok: