DivShare

31 Ocak 2009 Cumartesi

Mektuplar,Telgıraflar

İkinci Dünya Savaşı'nda
Stalin, Roosevelt ve Churchill'in
Türkiye Üzerine Yazışmaları
____________________
AÇIKLAMA
''Stalin, Roosevelt ve Churchill'in Gizli Yazışmaları'nda Türkiye / 1941-1944'' adıyla yayınladığımız bu belgeler, 1957'de
SSCB'de İngilizce olarak iki cilt yayınlanan ''CORRES-PONDENCE Between the Chairman of the Council of Ministers of the
USSR and the Presidents of the USA and the Prime Ministers of Great Britain During the Great Patriotic War of 1941-1945'' adlı
kitapta yer almaktadırlar. Ayrıca, İkinci Dünya Savaşı öncesi Sovyet barış çabaları ile ilgili belgelerin yer aldığı ''Soviet Peace
Efforts On The Eve of World War II'' adlı kitaptan da Türkiye'yi doğrudan ilgilendirenler seçilerek çevrilmişler ve ''İkinci Dünya
Savaşı Öncesi Sovyet Barış Çabaları ve Türkiye / 1938-1939 (Seçmeler)'' başlığı altında konulmuşlardır. Her iki kitapta da
Türkiye adının geçtiği başka belgeler olmasına karşın, Türkiye'yi doğrudan ilgilendirmediklerinden kitaba alınmamışlardır.
Kitapta toplam 53 belge yer almaktadır. Belgeler tarih sırasına göre dizilmişlerdir. Orijinallerinde belgelere verilen numaralar ve
yer aldıkları sayfalar saklı tutulmuş ve her belgenin üzerinde belirtilmiştir. (Örneğin, S. 67 / No. 14). (*) işareti ile sayfa altlarında
dipnotlar biçiminde verilen bilgiler orijinal metinde de yer almaktadır.

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ SOVYET
BARIŞ ÇABALARI VE TÜRKİYE
1938-1939 (SEÇMELER)

SSCB'NİN İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİNİN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAFINDAN BÖLÜMLER
9 Ekim 1938
Bugün Beaverbrook (*) bana şunları söyledi:
1. Münih deneyine ve Münih Antlaşmasının ülkede uğradığı eleştirilere rağmen, Chamberlain halen Avrupa barışının Hitler ve
Mussolini'yle diplomatik görüşmeler yoluyla ve daha güçlü önlemlere başvurulmaksızın sağlanabileceğine inanmaktadır. Bu
şaşırtıcı değildir, çünkü Chamberlain saldırganlara, her şeyden önce üçüncü ülkeler pahasına, bu mümkün değilse hatta
Britanya İmparatorluğu pahasına daha fazla taviz vermeye hazırdır. Böylelikle, Beaverbrook'a göre Başbakan Güneydoğu
Avrupa ve Türkiye'deki Alman yayılmasına herhangi şekilde bir direnmeyi düşünmemektedir. Aksine, ''Orta Avrupa''nın
yaratılmasının Hitler'i SSCB ile düşmanlığa iteceğini düşünmektedir. Dahası Chamberlain belki Tanganika (ki İngiltere için çok
büyük stratejik önem taşımaktaydı) ve Güney Batı Afrika (ondan ayrılmayı kesinlikle reddeden Güney Afrika Birliğinin mandası
altında) haricinde Almanya'ya eski sömürgelerini geri vermeye de hazırdır. Başbakan bunlar yerine Almanya'ya Portekiz
sömürgesi Angola'yı ve Belçika Kongosu'nun bir kısmını vermek eğilimindedir. Sömürgeleri Almanya'ya iade etme sorununun
ülke içinde özellikle de tutucular arasında büyük endişe yaratacak olmasına karşın Beaverbrook, her şeye rağmen
Chamberlain'in bu harekâtı yürütebilecek konumda olacağı kanısındadır. (...)
S. 88/ NO. 28


SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSER VEKİLİNDEN SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
Ankara, 24 Kasım 1938
Dün Terentiev ve Saraçoğlu'nun da hazır bulunduğu bir toplantıda İnönü'yle konuştum. Görüşme bir buçuk saat sürdü. Söze,
İnönü'ye sürekli olarak barış için uğraşan, bu barışı sağlamaya yönelik her girişimi etkin bir biçimde destekleyen, saldırganların
onu bozma çabalarını engelleyen, onun yarar ve çıkarları için tüm müdahaleleri muzaffer bir biçimde geri püskürten ve tüm
dünyaya antlaşma yükümlülüklerine sadakat örneği veren SSCB dış siyasetinin değişmezliğini hatırlatmakla başladım.
Söylediklerimi özellikle Çekoslovakya ve Japonya ilişkilerimiz alanından olgularla da doğrulayarak, İnönü'yü Türkiye'nin
dostluğumuzun değişmezliği konusunda temin ettim. İnönü'nün Türkiye Cumhuriyetinin Başkanı seçilmesinde biz de kendi
açımızdan Türkiye'nin gelecekte de SSBC ile dostça işbirliğini sürdüreceğinin gerçek güvencesini görmekteydik. yine de büyük
altüstlükler tehlikesini ortaya çıkaran ve uluslararası güçlerin yeniden saflaşmasını gerektiren günümüz koşullarında İnönü'nün
kendisinin Sovyet-Türk ilişkilerini nasıl değerlendirdiğini bilmek yararlı olacaktı.
İnönü, özü aşağıdaki gibi olan uzun bir karşılık verdi. SSCB'nin Türkiye'nin ulusal acısı ve kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesi
karşısındaki tutumu onu duygulandırmıştı. Bunu belirttikten sonra, kendisinini de şimdiye dek Türkiye'nin dış siyasetinin temeli
olarak gördüğü ve görmeye de devam edeceği Sovyet - Türk ilişkilerinin değişmezliği konusundaki olumlamamıza ayrıcalıklı bir
önem verdiğini söyledi. Saraçoğlu'na sözlerimi Bakanlar Konseyine duyurma talimatını verecekti ve bu da kuşkusuz Türk
halkının yabancı istilacılara karşı daha önce ortak bir mücadele yürütmüş bulunan SSBC ve Türkiye arasındaki dostluğun
değişmezliği konusundaki güvenini arttıracaktı. Böylesi bir güven özellikle dünyayı büyük altüstlükler tehdidi altında tutan
günümüzün gerginlik ortamında özellikle gerekliydi. İnönü, bizi, bu altüstlüklerin patlak vermesi halinde Türkiye'nin asla SSCB'ne
düşman kampta yer almayacağına temin etti. Eğer SSCB'ne bir saldırı girişimi olursa, Türkiye onun yanında saldırganın yolunu
tıkayacak ve onu sınırımızdan bırakmayacaktı. İnönü bunu açıkça bildirdi. Ve sözlerinin Sovyet hükûmetinin dikkatine
sunulmasını istedi. Türk hükûmeti, SSBC ile Türkiye arasında varolan antlaşma ilişkilerinin genişletilmesi gerekliliğini birden
fazla kez gündeme getirmişti. İnönü, şimdiki durumda hemen hemen yirmi yılın sınavına dayanan bu ilişkilerin SSBC'nin
Çekoslovakya ve Fransa benzeri ülkelerle (imzaladığı - ç.) antlaşmalardan daha güçlü ve güvenilir olduğunu düşünmekteydi.
Türk - Sovyet ilişkileri dostça olmanın da ötesindeydi. Bunlar, gerçekte SSBC ve Türkiye arasındaki bir ittifaktı. Bu ittifakın
önemi, Türkiye'nin kredi öneren, ona silâh ve sanayiine donatım sağlayan emperyalist ülkelerin kaynaklarını kullanıyor oluşu
gerçeğiyle hiçbir şekilde azalmamaktaydı. Bu, Türkiye'ye hiçbir siyasal yükümlülük getirmemekteydi. Bugüne değin ne İngiltere
ne de Almanya, Türkiye'yi kendi dış siyaset yörüngelerine oturtmak ya da onu SSCB'den koparmak yolunda tek söz
harcamamışlardı. Bunun olanaksız olduğunu çok iyi bilmekteydiler. Yine de, biri Türkiye'yi bu yöne doğru çekmeyi denerse, Türk
hükûmeti bunu asla kabul etmeyeceğini en kesin bir dille açıklayacaktı. İnönü, Sovyet hükûmetinin bunu bilmesini ve iyi
düşünülmüş ve kesin olan bu sözlerine inanmasını istiyordu. Bizzat Sovyet hükûmeti, kendine düşman ülkelerle iktisadi
ilişkilerini sürdürmüştü, halen de sürdürmekteydi. Kendini iktisadi ve özellikle askerî alanda güçlendirebilmek için Türkiye de
böyle yapmaktaydı. Türk hükûmeti bu amaçla yalnızca SSCB'nin kaynaklarını kullanabilmeyi tercih ederdi. Sovyet hükûmetinin
nesenet davranarak her yerde kendini güçlendirmenin araçlarını aramak zorunluluğunda bulunan Türkiye'nin durumunu
anlayışla karşılayacağını umuyordu. Sovyetler Birliği Türkiye'yle arasındaki yakın dostluğu göz önünde bulundurarak onun
güçlenmesi konusunda kayıtsız kalamazdı. İnönü, karşılıklı güveni bu dostluğun temeli olarak görmekteydi. SSCB ile Türkiye
arasında kuşku ya da yanlış anlamalar ortaya çıktığında, bunları açık ve doğrudan tartışmalarla ortadan kaldırmak
gerekmekteydi. Ülkenin iç durumu konusunda ise İnönü Sovyet hükûmetine ülkede tümüyle düzenin egemen olduğunu ve Türk
hükûmetinin kendisinin de büyük bir ulusal devrimin içinde halk tarafından oluşturulduğunu asla unutmayacağını bildirmek
istemekteydi. Sonuç olarak İnönü büyük bir nezaketle bizden selâmlarını Sovyet yöneticilerine iletmemizi ve SSCB'nde
karşılaştığı sacak kabulün daima belleğinde yaşayacağını bildirmemizi rica etti.
POTEMKİN
Arşivlerden



S. 175 / NO. 88
ALMANYA'NIN ROMANYA ELÇİSİNDEN ALMAN
DIŞİŞLERİ BAKANINA
TELGRAF
27 Şubat 1939
Dışişleri Bakanı Gafencu pazar akşamı bana kendiliğinden Markaoviç (*) ve kendisinin Balkan Konferansı'nda şu kararları
aldıklarını söyledi:
(1) Küçük Antant (**) artık varlığını sürdürmüyordu.
(2) Balkan Antant, hiçbir koşulda ve hiçbir şekilde Almanya'ya yönelmiş bir araç olmamalıydı.
Tersine Balkan Antantı Almanya'nın Drang nach dem Osten'inin sömürge sorunlarını çözümsüz bırakacak ölçüde güçlenecek
doğal bir olgu olduğunu kavramalıdır. Balkanlılar ise bu itimi özellikle iktisadi alanda Almanya'yla sıkı işbirliğine girerek
karşılamalıdırlar. Romen Hükûmetinin görüşü buydu ve Markovic, Metaxas (***) ve Saraçoğlu da buna katılmaktaydı.
Bir Karadeniz Paktı (oluşturulması - ç.) yolundaki Rus önerisinden hiç söz edilmemiş ve ne Romanya ne Türkiye böylesi bir
Paktı tartışmaya niyetli görünmemiştir.
FABRİCİUS
Arşivlerden
Documents on German Foreign Policy, 1918 - 1945,
D Dizisi, Cilt V, s. 403.


SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNİN
FRANSA'DAKİ SOVYET BÜYÜKELÇİSİNE
MEKTUBUNDAN BİR BÖLÜM
11 Nisan 1939
Halifax gibi Bonnet'nin de sizinle siyasal durum hakkında zaman zaman görüşmesinin nedeninin muhalefete ''SSCB'yle temas
ve danışma halinde olduğu'' yanıtını verebilmek olduğu görüşündeyiz. Bonnet Polonya, Romanya veya herhangi bir Doğu
Avrupa ülkesine yardım etme konusunda bir zamanlar Çekoslovakya için olduğu kadar isteksiz ve bizimle görüşmelerinde de
bizim yardıma katılma konusundaki isteksizliğimizi söz konusu etme fırsatını sağlamaya çalışıyor. Bu nedenle ona eylülde
yaptığı gibi yanıtlarımızı kendi edilginlik ve teslimiyetçi tutumunu haklı göstermede kullanamayacağı şeklinde bir karşılık vermek
gerekiyor. Ancak bu, onun belirsiz atıflarına somut önerilerle ya da tutumumuzu açığa vurarak karşılık vermemiz gerektiği
anlamına gelmez. Gerçekten de, bizimle ortak bildirgeden sonraki görüşmelerinde İngilizler ve Fransızlar hiçbir somut öneri ya
da antlaşmaya atıfta bulunmadılar. Bu görüşmeleri tahlil edersek, bizimle hiçbir antlaşmaya girmeksizin ve bize karşı hiçbir
taahhütte bulunmaksızın bizden bir tür bağlayıcı vaad istedikleri ortaya çıkar. Tüm dünyanın huzurunda ve daha resmî olarak da
İngiltere ve Fransa karşısında Polonya ve Romanya'ya ilk istedikleri an ve kendilerinin tayin edecekleri şekilde yardım etmeyi
taahhüt etmemizi beklemektedirler. Ancak neden böylesi tek taraflı yükümlülüklere girelim? Polonya ve Romanya'yı Almanya'ya
karşı korumamızın kendi çıkarlarımıza olduğu söyleniyor. Ancak biz daima çıkarlarımızın farkındayızdır ve onların gerektirdiği
şekilde davranırız. Şu halde kendimizi neden, taahhütlerden hiçbir fayda sağlamayacak şekilde, peşinen bağlayalım.
Son İngiliz-Fransız şamatasından şimdiye değin tek fayda sağlayan, Hitler'le görüşmelerde artık daha sağlam bir konum
edinen ve Letonya ve Baltık alanı pahasına pazarlığa girebilen Beck oldu. Hem Almanya (Koridor ve Danzig'in yeniden
kazanılması) hem de Polonya'nın yıkıcı iştahlarının bir ve aynı anda doyacağı bir sırada bu saldırganlıkla nasıl bir mücadeledir?
Dahası, İngiltere Polonya'ya kayıtsız şartsız yardım taahhüdünde bulunmakla, Polonya'yla bize karşı bir antlaşmaya girmiştir.
Doğru, Polonya'ya saldırmak niyetinde değiliz; ancak İngiltere'yle antlaşma Polonya'nın SSCB karşısındaki konumunu
güçlendirmekle, düşmanca bir eylem olmaktadır.
Size Ankara'daki Romanya elçisinin sözleriyle ilgili bir telgraf gönderdim. Ne yazık ki, bir yerden diğerine aktarılma süreci
içinde bu sözler açıkça çarpıtılmıştı. Ancak Türk Elçilik Sekreterinin bize ilettiği versiyonu kabul edecek olursak İngiltere ve
Fransa, bizzat Polonya'nın sözlerine göre salt SSCB'ye karşı imzalanmış olan Romanya-Polonya Antlaşmasına katılmaya hazır
gözüküyorlar. Bu antlaşmanın şimdi Almanya'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesine karşın, halen Romanya'nın bize karşı
müttefikler bulduğu ve Besarabya sorunundaki konumunu güçlendirdiği anlamına gelir. SSCB'yle İngiliz-Fransız ''işbirliği''nin
sonucu budur.
Bonnet'nin bizimle ve İngiltere'yle birlikte ve Polonya hariç tutulmak üzere üçlü bir bildirge imzalamaya hazır olduğunu bildirir
demeci bir anlam taşımamaktadır. İngiltere'nin bunu kabul etmeyeceğini bilerek ve bildirgenin bizim için de kabul edilmez
olduğunu varsayarak böylesi cömert açıklamalarda bulunmak Bonnet için kolaydır.
Arnavutluk'un işgaline ilişkin olarak ortaya çıkan yeni sorunlara gelince, bildiğimiz tek şey, gazete haberlerinin aksine, İngiliz
hükûmetinin Yunanistan'a henüz hiçbir güvence vermediğidir. Yalnızca Korfu ve diğer Yunan adaları işgal edilirse tarafsız bir
seyirci tutumunu benimseyemeyeceğini belirtmiştir. Bir başka versiyona göre, böylesi bir işgali düşmanca bir eylem
addedeceğini belirtmiştir.
François-Pancel (*) önceden Berlin'den yürüttüğü taktikleri şimdilerde Roma'dan yürütmektedir. İtalya'yla erken bir anlaşma
sağlamaya uğraşırken, mesajlarında İtalyan askerî hazırlıklarını açıkça abartarak Fransız hükûmetini korkutmaya çalışıyor.
Türk kaynaklarından İtalya'nın Fransa'nın Suriye mandasından vazgeçerek çekilmesi, böylece Suriye'nin İtalya'ya
bağlanmasını önerdiği yolunda haberler aldık. Fransa bu öneriyi reddetti. Bunun ne kadar doğru olduğunu öğrenmek ilginç
olacaktır.
LİTVİNOV

SSCB HALK KOMİSERLERİ KONSEYİ
BAŞKANINDAN TÜRKİYE'DEKİ SOVYET
MASLAHATGÜZARINA
TELGRAF
15 Nisan 1939
Bunu Türkiye Cumhurbaşkanı Bay İnönü'ye şahsen iletiniz:
Molotov şunları size bildirmek üzere bana yetki vermiştir:
Balkanlar ve Karadeniz bölgesinde biçimlenen yeni duruma bağlı olarak Türkiye ve SSCB temsilcileri arasında karşılıklı
danışmalarda bulunmak ve saldırıya karşı mümkün savunma tedbirlerini belirlemek uygun olacaktır.
Eğer Türk hükûmeti de böyle bir hareketi uygun buluyorsa, temsilcilerin toplantı yer ve zamanları üzerine anlaşılabilir. Biz kendi
açımızdan Tiflis veya Batum'u öneririz. Meseleyi ertelemek yerine mümkün derecede hızlı bir biçimde sürdürmek arzu
edilmektedir. Bir cevap bekliyoruz.
V. MOLOTOV

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİ İLE
İNGİLTERE'NİN SSCB BÜYÜKELÇİSİ
ARASINDAKİ GÖRÜŞMENİN MUHTIRASI
17 Nisan 1939
1. Seeds 22.00'de beni görmeye geldi ve oyunun sonunu görmesine imkân bırakmayacak şekilde kendisini tiyatrodan
çağırtmış olmam karşısındaki hoşnutsuzluğunu hiçbir şekilde gizlemedi. Bu nedenle ilkin önerimi soğuk bir şekilde karşıladı (*).
Ancak dinledikçe ilgisi arttı ve nihayet öneriyi çok ilginç bulduğunu, derhal Londra'ya ileteceğini söyledi. Seeds, Fransız önerisi
konusunda, Payart'ın (**) kendisine söylediği gibi Fransızların İngiliz önerisini desteklediğini belirtti. İngiliz önerisine ilişkin olarak
Payart'ın bize hükûmetinin kendi önerisini geri çekmediğini belirtmiş olması dikkatimi çekti. Önerimizi tekil bileşiklerine ilişkin
olarak Seeds'in sorularına cevaben aşağıdaki açıklamaları yaptım:
2. Bileşik. Bize karşılıklı yardım zorunluluğunu öneren, Bonnet'nin kendisiydi. Ve İngiliz önerisi tüm Batılı komşularımız ve
güvenceden söz etmekteydi. Dahası, Sir John Simon'un parlâmentoda bir parlâmenterin sorusuna cevaben söylediği, İngiliz
hükûmetinin SSCB'yle askerî ittifak önerisini reddetmeyeceği yolundaki sözlerini hesaba katmıştık.
3. Bileşik. Tecrübeler, askerî yükümlülüklerin mütekabil ve kesin tanımlarıyla güçlendirilmeyen karşılıklı yardım paktlarının
etkisiz olduğunu göstermektedir. SSCB, Fransa ve Çekoslovakya arasındaki paktlarda böylesi tanımların tutunmayışı, kuşkusuz,
Çekoslovakya'da olup bitenlerde olumsuz bir rol oynamıştır.
4. Bileşik. Chamberlain'in parlamentoda Polonya'ya yardım konusundaki konuşması kuşkusuz Polonya üzerinde dolaşan
Alman tehdidine bağlanmaktadır. Ancak konuşma genel olarak saldırganlık üzerineydi ve Polonyalılar bunu SSCB'ye karşı bir
yardım vaadi olarak yorumlayabilirlerdi. Polonya'ya saldırmaya niyetli değilsek de, İngiltere ve Polonya arasında aleyhimizde bir
anlaşmayı bizimle İngiltere arasındaki, şimdilerde önerilen ilişki tarzıyla uyuşmaz kabul etmekteyiz.
8. Bileşik. Türkiye'yle bir anlaşmaya son derece istekliyiz. Onu önerdiğimiz genel anlaşmanın tarafları arasına dahil etmiyoruz,
çünkü Türkiye Romanya hariç herhangi bir komşumuza ne yardım edebilecek durumdadır, ne de bunu kabul eder. Bu nedenle
Türkiye'yle özel bir anlaşma gereklidir. Ayrıca bizzat İngiliz Büyükelçisi İngiltere ile Türkiye arasında bir çeşit anlaşma üzerine
görüşmelerin şimdiden başladığını söyledi.
Seeds, eşini bıraktığı tiyatroya dönmek için acele ediyordu, (bu nedenle de -ç.) uzun bir görüşmeye girme isteğini göstermedi.
LİTVİNOV

Hiç yorum yok: