DivShare

6 Temmuz 2010 Salı

Niceliksel Nitelemeler

                Aslında hiçbir temel konuya değinmeden kendimi fikirlerin rüzgârına salık vermiş bir halde öylesine yazmak, her yere her şeye dokunup geçmek istedim. Bu; uzaktan izleyen yakını göremeyenler için her ne kadar sıkıcı dursa da içten bir ifadenin reddidir. Yakın bir benzetmeyle rüzgârın kendisi ile ona kapılmış nesnel bir varlığın beraberinde obje obje gezmesi gibidir. Biri izafi görevini arz ederken diğeri korkularıyla yüzleşir. Benim üstünde duracağım konu diğerleridir.
               Onlar; zaaflarıyla toplumun temel niteliklerini çiğneyen, insanın doğada çirkin yüzünü temsil eden embesil benlikleriyle bir yabani ot gibidirler. Verimin orta yerine düşmüş, değerleri tüketen ahlaksızlık ve şahsiyetsizlik kıvamındadırlar. Yazık ki, kavramsal bir dünyada amacı betimlenmiş bir hayatın, bu kadar basit ve değersizler elinde heba edilmesi ne için gereklidir. Sonu başından belli bir gidişatın, içine etmekten kendini alamayanlar, işte onlar ki manasızlığın nifak tohumlarıdır. Hayatın dengesi varlığın temel kavramı olan adalet iken, toplumsal niceliklerle zayıflatılmış ve hatta kötülüğün ve uğursuzluğun lehine çevrilmiyor mu? Düşünsel ve cisimsel her aktivitenin ortak bileşenleri toplum aleyhine doğru azgın bir nehir gibi çevrilmekte, öz değerlerin kült yapıya aykırı ve hastalık derecesinde kirletildiği çok açık değil mi? Ahlaksızlık, arsızlık, nağmusuzluk, hırsızlık, densizlik, çapulculuk, bekasızlık, saygısızlık, inançsızlık ve erdemsizlik üstüne inşa edilmiş bu tarifsiz çirkin dünyanın insana bakan yüzüdür onlar. Onlar; aramızda yaşayan ışığın karanlığıdır. Gülmenin aksidir, umudun hırsızıdır, bataklığıdır yeşil ve renkli dünyaların. Fırsat kollayan bir gölge gibidirler, bencilliktir mayaları, geri vermeksizin almak üstüne kurulu aldatmaca ve şaşırtmacaların elbisesidir giydikleri insan.
              Bir sonsuzluğu anlatmak ne kadar kolaysa, bir iyiliği anlatmakta o kadar zordur. Beklentisiz yapılan faaliyetlerin şüphesiz bir karşılığı olacaktır. Belkide hiç ihtiyacınız yokken, bir tebessüm gibi hayat karşınıza umulmadık bir cevapla çıkabilir. Ancak dürüstlüğe, doğruluğa ve samimiyet üstüne yapılanmış bir toplum düşünün ki kötülükten yana aciz içinde her türlü hastalık ve sıkıntı yaşasın. Bir toplumda temel değerlerin, başka bir toplumun zıt değerleriyle örtüştürülmeye çalışılması ve bunların temel yasa haline dönüştürülmesi ancak bu kadar tesirli ve zararlı olabilirdi. Hitlerin; bütün dünya için düşündüklerini, yaşanan büyük acılarla öğrenmiş bulunanlar, şimdi daha sinsi ve tehlikeli bir işgalin kapısındalar. Ahlak ve namus üstüne biçimlenmiş, ruhsal değerlerin maddevi karşılıklarını oluşturma telaşı ile süsledikleri mesnetsiz arzuları coşturan, ilkesiz ve biçimsiz bir model ile ihya olacağını düşünme yanılgısı, bir bardakta eritilmektedir. Atatürk "Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar." derken, neyi kastetmiştir? Veya "Hiçbir millet yoktur ki, başka bir milletin tavsiyesi ile yükselsin." Bu anlamlı cümlelerin gideceği yer neresi acaba? Hangi yürek ve baş tarihine ihanet edecek kadar ihtiraslı bir oyunun oyuncusu olmak için çaba gösterir. Biz; ruhu binlerce yıldır acı ve ızdırapla terbiye olan bir toplumken, zulmetmeden; zulmün vereceği ızdırabı kendi içinde yaşayan bir kültüre sahipken hala hiçbir olaydan ve neticeden ders almaksızın, yalan ve riya içinde olanların ellerine âli hükümranmış gibi teslim oluyoruz. Bu nasıl bir mizaçtır ki katlanmak arzusuyla alkış tutuyoruz. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bunu tartabilmektedir maharet yâda gelecek her tülü belaya hazır olmaktır. Temel dileğim bazı gerçeklerin çok geç olmadan halkımız tarafından öğrenilmesi ve tepkisiz kalmamasıdır.

A.İlhan ARSLAN

Hiç yorum yok: