Gerçek şu ki; gerçek boyutta ve zamanda,
aklımızın tasavvur ettiğinden daha iyi bir gelecek varmıydı? Ölümden sonraki
hayatlarımızın sonsuzluğu üstüne kurduğumuz, ancak nasıl olduğunu anlamadığımız
bir düşüncenin etkisi altında, ölüm bize karşı bu kadar nazik olabilirdi. Ya
biz, kendi sınırlarımız içinde yanılımsılarla edindiğimiz ve adına bilim
dediğimiz şuur altı bir dünyanın toplu kader ortaklarının düşeceği bu boşluk,
ne zaman uyanacağız bu sonsuz aldatmacadan? Sadece bir rüya gibi içinde
sürüklendiğimiz bu kâbusun kabuğu ne zaman kırılacak ve anlayacağız ki aslında
bir hiç olduğumuzu. Sadece bir protein gibi başka bir gerçeği doyurduğumuzu.
Onların bizim boyutumuza geçişi, bizim hayalini kurduğumuz evrende seyahat etme
arzusuyla her ne kadar ötüşsede anlamalıyız ki bizlere tanınan, kümes
hayvanlarına tanınan yaşamsal alan kadar yol kat etmek. Hiçbir zaman gerçeğin
kendisine erişebilmek mümkün olmayacak, olması için hayal kuranların kendi
çabalarına ayırdıkları akılda buna mukabil değil. Sadece kafes gibi içinde
barındığımız bu dünyanın üreyenleri olarak, onları memnun etmenin acınası
halinde sırasıyla sınanmak ve vakti geldiğinde içinde ki ışığın karartılacağını
bilmek, işte gerçek bu.
Bazen takılıp kalıyor insan, neden dünyayı saran
beyaz bir aydınlık değil de ucu görülemeyen simsiyah bir karanlık? Neden?
Sonsuz gibi duran bu evrende üstümüze giydirilen can denen kılıfın acizliği ve
yaşamak için o kadar büyük kâinatta, sadece bu gezegenin havasına bağlı olmak.
Neyin gösterişi bu aciz varlıklarımıza? Ötesinde ne olduğunu bilmediğimiz bir
sonsuzluk gibi duran boşluk mu? Yoksa başka bir şeymi? Neyi anlamamalıyız ki
anladığımızda cezalandırılacağız. Ceza, bizim aldığımız nefes kadar gerçek ve
her kutsal kayıtın sayfalarında bolca var. Bunlar ne için? Düşünün kümesteki
hayvanları, onları yemlersiniz, suyunu verir ve vakti geldiğinde yumurta
beklersiniz, ya vermeyen? İşte o bıçağı hak etmiştir. Ondan isteneni yerine
getirememenin hayal kırıklığı ve kızgınlığı vardır. Tıpkı insanlar gibi tıpkı
benim gibi sizin gibi. Şikâyet etmeyin, sızlanmayın, çok soru sormayın,
derinliğine ve enine boyuna düşünmeyin, aklınızı cüretkâr kullanmayın, sadece
önerileni ve sual edileni tekrarlayın. İşte iyi bir kümes hayvanının tarifi
budur. Bu kafeste yaptıklarınız tirajı komik, ne kadar basit ve tehditkâr
biliyor musunuz? Yaptıklarınızla övünseniz de diğerlerinin de kafes hayatını
tehlikeye attığınızın farkında değilsiniz. Şimdi düşünün, ne kadar özgürsünüz,
ne kadar bu dünyevi değerlerin ötesinde aklınızın sınırlarını aşıp bir yaşam
tasavvur edebilirsiniz? Edemezsiniz, bu sınırları zorlamak haddinize değil!
Size tanınan ölçütleri geçemezsiniz. Hadi mutlu olun, yeni bir heyecan, farklı
bir sinerji oluşturun. Daha önce hiç keşfedilmemiş bir farklılık getirin, olmaz
bu asla olamaz çünkü yaptığınız her şey, yaşadığınız her duygu sizden çok daha
önce vaktini tamamlamışların bıraktıklarından farklı değil. Hiçbir şey
öncekinden arı olamaz, bir denklik benzeşlik söz konusudur. Söz konusu olmayan
göremediğimiz, o gerçekliğin ta kendisidir. Şimdi gökyüzüne bakarken özgür
olduğunu düşünen insan, senin içine tıktığın hapsettiğin suçludan ne farkın
var! Tutuk evinin avlusundan gökyüzüne bakanla, sen aslında aynısın. Hepimiz
suçu sabit tutukludan başka bir şey değiliz. İyi halden çıkmayı hayal edenin
ayakları nereye düşecek? Neyi taahhüt edecek ki aklından geçen, yüreğinden
geçen gerçekliği ikna etsin. Ya suyun akışında bir çöp gibi, kayalara çarpmadan
bu yolun sonuna düşeceğiz yahut buna kader deyip takdiri her ne ise boyun
bükeceğiz.
Karanlık ve aydınlığın tutuştuğu kavgada
aklınıza mukayyet olup, doğruyu bulacağınıza eminim.
Altan İlhan ARSLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder