DivShare

28 Haziran 2012 Perşembe

Karanlığın İçindeki Kafes


Gerçek şu ki; gerçek boyutta ve zamanda, aklımızın tasavvur ettiğinden daha iyi bir gelecek varmıydı? Ölümden sonraki hayatlarımızın sonsuzluğu üstüne kurduğumuz, ancak nasıl olduğunu anlamadığımız bir düşüncenin etkisi altında, ölüm bize karşı bu kadar nazik olabilirdi. Ya biz, kendi sınırlarımız içinde yanılımsılarla edindiğimiz ve adına bilim dediğimiz şuur altı bir dünyanın toplu kader ortaklarının düşeceği bu boşluk, ne zaman uyanacağız bu sonsuz aldatmacadan? Sadece bir rüya gibi içinde sürüklendiğimiz bu kâbusun kabuğu ne zaman kırılacak ve anlayacağız ki aslında bir hiç olduğumuzu. Sadece bir protein gibi başka bir gerçeği doyurduğumuzu. Onların bizim boyutumuza geçişi, bizim hayalini kurduğumuz evrende seyahat etme arzusuyla her ne kadar ötüşsede anlamalıyız ki bizlere tanınan, kümes hayvanlarına tanınan yaşamsal alan kadar yol kat etmek. Hiçbir zaman gerçeğin kendisine erişebilmek mümkün olmayacak, olması için hayal kuranların kendi çabalarına ayırdıkları akılda buna mukabil değil. Sadece kafes gibi içinde barındığımız bu dünyanın üreyenleri olarak, onları memnun etmenin acınası halinde sırasıyla sınanmak ve vakti geldiğinde içinde ki ışığın karartılacağını bilmek, işte gerçek bu.

Bazen takılıp kalıyor insan, neden dünyayı saran beyaz bir aydınlık değil de ucu görülemeyen simsiyah bir karanlık? Neden? Sonsuz gibi duran bu evrende üstümüze giydirilen can denen kılıfın acizliği ve yaşamak için o kadar büyük kâinatta, sadece bu gezegenin havasına bağlı olmak. Neyin gösterişi bu aciz varlıklarımıza? Ötesinde ne olduğunu bilmediğimiz bir sonsuzluk gibi duran boşluk mu? Yoksa başka bir şeymi? Neyi anlamamalıyız ki anladığımızda cezalandırılacağız. Ceza, bizim aldığımız nefes kadar gerçek ve her kutsal kayıtın sayfalarında bolca var. Bunlar ne için? Düşünün kümesteki hayvanları, onları yemlersiniz, suyunu verir ve vakti geldiğinde yumurta beklersiniz, ya vermeyen? İşte o bıçağı hak etmiştir. Ondan isteneni yerine getirememenin hayal kırıklığı ve kızgınlığı vardır. Tıpkı insanlar gibi tıpkı benim gibi sizin gibi. Şikâyet etmeyin, sızlanmayın, çok soru sormayın, derinliğine ve enine boyuna düşünmeyin, aklınızı cüretkâr kullanmayın, sadece önerileni ve sual edileni tekrarlayın. İşte iyi bir kümes hayvanının tarifi budur. Bu kafeste yaptıklarınız tirajı komik, ne kadar basit ve tehditkâr biliyor musunuz? Yaptıklarınızla övünseniz de diğerlerinin de kafes hayatını tehlikeye attığınızın farkında değilsiniz. Şimdi düşünün, ne kadar özgürsünüz, ne kadar bu dünyevi değerlerin ötesinde aklınızın sınırlarını aşıp bir yaşam tasavvur edebilirsiniz? Edemezsiniz, bu sınırları zorlamak haddinize değil! Size tanınan ölçütleri geçemezsiniz. Hadi mutlu olun, yeni bir heyecan, farklı bir sinerji oluşturun. Daha önce hiç keşfedilmemiş bir farklılık getirin, olmaz bu asla olamaz çünkü yaptığınız her şey, yaşadığınız her duygu sizden çok daha önce vaktini tamamlamışların bıraktıklarından farklı değil. Hiçbir şey öncekinden arı olamaz, bir denklik benzeşlik söz konusudur. Söz konusu olmayan göremediğimiz, o gerçekliğin ta kendisidir. Şimdi gökyüzüne bakarken özgür olduğunu düşünen insan, senin içine tıktığın hapsettiğin suçludan ne farkın var! Tutuk evinin avlusundan gökyüzüne bakanla, sen aslında aynısın. Hepimiz suçu sabit tutukludan başka bir şey değiliz. İyi halden çıkmayı hayal edenin ayakları nereye düşecek? Neyi taahhüt edecek ki aklından geçen, yüreğinden geçen gerçekliği ikna etsin. Ya suyun akışında bir çöp gibi, kayalara çarpmadan bu yolun sonuna düşeceğiz yahut buna kader deyip takdiri her ne ise boyun bükeceğiz.

Karanlık ve aydınlığın tutuştuğu kavgada aklınıza mukayyet olup, doğruyu bulacağınıza eminim.

Altan İlhan ARSLAN 

Hiç yorum yok: