DivShare

24 Haziran 2012 Pazar

ORTA DOĞU- SON OYUN

 Sondan Bir Önceki Hamle

22 Haziran'da ne oldu? Düşürülen jetimizin arkasındaki gerçek ne?

Abd'nin 11 Eylül'den buyana yürüttüğü global dünyada yeni düzenin hayata geçirilmesi projesinin, askeri boyutlarının bir devamı niteliğinde olan Suriye'nin rolü çok büyük. Baba bush' den buyana İslam ülkelerinin üzerine yıkılmaya çalışılan terör yaftası sonuçlarını almak için provake edilen ikiz kulelerin yıkılması, hyper bir gücün son saund ayarlarını yapan kişilerce büyük bir çöküşün arefesinde olan Abd'nin yaşadığımız çağdaki son hamlelerini gerçekleştirmektedir. Bu bakımdan; Suriye, şimdiye kadar işgal edilen, saldırıya maruz bırakılan yahut politik ve silah zoruyla rejimi değiştirilen ve kaosa sürüklenen islam ülkelerinin içinde çok farklı bir konuma sahiptir. SSCB'nin yıkılmasından buyana Rus'ların dünya literatürü üzerindeki etkinliklerinin silinmesi, kendi iç meseleleri üzerine yoğunlaşmaları, ekonomik güçlerini yapılandırmak üzere dış etkinliklerini azaltmaları, ABD yerleşkeli emperyalist gücün harekete geçmesi için son derece yumuşak bir zemin hazırlamıştır. Bu fırsatın kapılarını sonuna kadar kullanmaya and içmiş kişi veya kişilerin yada oluşumların milyarlarca dolar harcayarak kurmaya çalıştıkları etnik projenin sosyo- ekonomik değişimi hedefleyen tek tip  insan modeline geçiş için, kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağı bir kıyımı başlatmıştır. Herkesin dilinde olan 3. büyük savaş esasen 11 Eylül tarihinde başlatılmıştır. İnsanların şuur altına yüklenen demokrasi ve özgürlük kelimelerinin karşılığı olarak terörü oturtmaları, yapacaklarını haklı çıkarmanın dünya üzerindeki baskısından başka bir şey değildir. Bu yolla netice arayan oluşumun en zorlu virajlarından biridir SURİYE.

Rusların elinin güçlenmeye başlaması, ekonomik düzeylerinin yükselişi, askeri alanda yeni teknolojilere yönelmeleri eski SSCB döneminin gücüne dönüş hazırlıkları, hesapları olanların pekde işine gelmiyor. Gürcistan savaşı bunun bir provasıydı. Bu savaşı Ruslar kazanarak hala etkin bir güç olduğunun altını çizmiştir. İran denemesi ve akabinde Suriye bu çekişmenin hangi boyutlara gideceğini şimdiden bize işaret ediyor. Suriye'nin Ruslar için önemi ne kadar büyükse Abd yerleşkeli güç içinde o kadar tehlikelidir. Rusların Akdenizdeki tek ve yegane üssü buradadır. Lazkiye konuşlu Rus üssü, bölgede çıkarları olanlar için bir tehdit oluşturmaktadır. Dikkat edin dünya ekonomisi üzerinde paranın en yoğun döndüğü bir bölgededir Akdeniz. Ayrıca yeni düzende kurulacak bir hyper devletin oluşum sahasıdır. Bu bakımdan paravan bir güç olan Abd sadece bir lejyon devlettir. Vakti gelince gözden çıkarılacaktır. Bunun gerekçelerini veya püf noktalarını kendi iç borçlarına bakarak söylemek kısmen mümkündür. Bu borçların büyük bir kısmı dış kaynaklı ülkeleredir. Yani Abd bilinçli olarak borçlu tutulmakta ve bu borç ülkenin çöküşü için bir silah olarak ileriki zamanlarda kullanılacaktır. Abd'de yaşayan insanların değişik kökenli ve milletlerden oluşturulmasının amacı gevşek bir bağla bir arada tutulmak istenmesindendir. Gerektiğinde bu bağın çözülerek bir iç savaş çıkartmak çok kolay olacaktır. Bu kobaylardan oluşan lejyon devletin ömrü zaten çok uzun olamaz, olmayacakta. Son çeyrek asırda gerçekleşen olaylar ABD'yi iyiden iyiye zora sokmuştur. Bu nedenle bu ülkedeki gizli güç elini çabuk tutmak isteyecektir. Onların tasvurundaki projelere sadık kalanların misyon yürütme çabalarıda bundan kaynaklıdır. Obama bunun eseridir. Ancak oda dünya üzerindeki misyonunu gereğince yerine getirememiştir. Önümüzdeki seçimlerde kazanması mümkün görünmemektedir. Kazanacak olan kişinin uygulayacağı politikalar genelde savaş konuşlu olacaktır. Bu savaşın merkezi ( Suriye, Türkiye, İran, Azarbeycan, Ermenistan, Irak, Pakistan)

Olacağı su götürmezdir. Bölgede tırmandırılmak istenen gerilimin nedeni projedeki zaman kaybının önüne geçilmek istenmesidir. Çok para ve zaman kaybedilmiştir. Telafisi ise Türkiye'nin bir an evvel aktif bir oyuncu olarak ileri sürülmesidir. Bunun için Hem siyasi iradenin hemde halkın üstünde psikolojik olarak baskı yapmaktır. Son zamanlarda gerçekleşen terör eylemleri olsun, F4 savaş uçağımızın düşürülmesi olsun bu oyunun bir senaryosudur bu. Biz Türklerin kararsızlığı, etkin bir şekilde boyunduruk altına alınamayışımızın bir bedeli olarak uyguladıkları bu kan politikası ile halk ve siyasi irade kışkırtılmaktadır. Bu noktada yapılacak en önemli husus hassasiyetleri gözeterek, milli çıkarlar dahilinde savaşı göz ardı ederek hareket etmektir. Hiç bir şekilde başka ulusların iç politikalarına müdahele ederek, kendi çıkarlarını empoze etmenin haklı bir yanı yoktur. Demokrasi bir rejimdir isteyen kullanır istemeyen kullanmaz. Sosyalizimde bir rejimdir, globallik adına tek kutba doğru itilmek istenen ülkelerin kendi kültürlerinden, değerlerinden, ahlaki ve ananevi değerlerinden vaz geçirmeye çalışmak iddiasında bulundukları insan hak ve özgürlüklerinin ne kadar bağnaz ve yobaz olduğunun bir ispatıdır. Demekki iddiasında bulundukları rejim o kadar iyi bir şey değil.

Bunu savunabilmek için döktükleri kan ve yaptıkları alçak eziyetleri görmezden gelemeyiz. Kaybettiğimiz kültürel ve sosyal değerlerimizi unutmayalım. Gittikçe yabancılaştığımız milliyetimizi kendimiz sorgular olduk, kendi milliyetimize düşman olanlarımız var. Bu nice bir haldir ki hangi zemine mesnet bir şekilde tutunup kendi ahval ve değerlerini hiçe sayar? Böylelerinin esasen ABD içindeki bu güç odağının belirlediği insan tipi olduğunu unutmayalım. Bunlar ülke için bir tehdittir. Bunlar sınır ötesindeki düşmandan daha tehlikeli bir düşmandır. Bunlar içeriden silahsız savaş yürüten, bir ülkenin temelini oluşturan tüm değerleri aşındıran ve sorgulatan Emperyalizmin askerleridir. Bunlar önemli noktaları tutmuş maddi güçleri yüksek, yaşam seviyeleri oldukça iyi,  her meslekten ve seviyeden insanlardır. Kendi içimizde süren bu global savaşı durduramazken, komşu ülkelerdeki aynı gerekçeli savaşlara ve sıkıntılara müdahil olmak aptallık değilde nedir? Mustafa Kemal Atatürk'ün, o büyük liderimizin bugünleri o zamandan görerek söylediği '' Yurtta sulh cihanda sulh'' sözünün ne kadar doğru olduğu ortadır. Unutmayalım ki Atatürk'ün vefatından sonra ülkemiz üzerinde etkinliklerini doruk noktasına çıkartan bu gizli gücün bizi dünya üzerinde ekonomik refah ve teknolojik düzeyden 50 yıl geriye atmaları, bugün uygulayacakları politikaların bir çalışmasıydı. Hiç  bir zaman sanayide ve bilimde ilerlememizi istemedikleri gibi kendi kaynaklarımızı kullanarak bizi borçlu çıkartmışlardır. Halada bu politikaları etkin bir şekilde kullanmaktadırlar. Değerli cevherlerimizi sömürebilmek adına, bölgedeki coğrafik konumu gereği, dünya üzerinde önemi büyük olan topraklarımızı kendi çıkar ve arzularına göre kullanmanın hesaplarını yapan bu gizli gücün bölgede etkinlik sağlayabilmesi ya işgal yoluyla yada rejimlerin onlardan emir alan yöneticilerden oluşmasını gerektirmektedir. Unutmayın! Atatürk'ün gençliğe hitabesi bunu işaret eder! Bugün yaşananlar 3. dünya savaşının en sessiz halidir, ancak bu sessizlik çok uzun sürmeyecek. Parası ve zamanı azalan global gücün bölgede büyük bir savaş çıkartması an meselesi. Dünya nüfusunun büyük bir kısmının harcanabilirliği üzerinde duran bu güç, büyük bir savaştan yapacağı karı hesaplamaktadır. Milletlerin ve devletlerin yok oluşu onların planlarının bir parçası değil esas noktasıdır. Ana temelidir ve bu noktada bizim milletimizde harcanabilir milletler arasındadır. Bölgede çıkacak savaş konvasiyonel olmaktan sıyrılıp, nükleer bir savaşa döndürülecektir keza İran'a yönelik saldırıların nedeni bunun altının doldurulması içindir. 11 Eylül'de aslı olmayan iddialarla ortaya atılmış, bu savaşın başlatılması için tezgahlanmıştır. Bütün dünya bu tezgahtan geçirilmek isteniyor. Biliniz ki insanların çoğu yok olacak, ne kadın ne çocuk ayırt edilmeyecek. Hayvan ve bitki örtüleri tarih olacak Yüzlerce yıl hiç bir insanın ayak basamayacağı radyo aktif bir yasak bölge oluşturulacak, bu bölgelerde özel donanımlarla yer altı kaynakları sömürülecek hiç kimseye hesap verilmeyecek bir döneme girilecektir.

Büyük savaşlar küçük bahanelerin üstüne oturtulmuş, büyük çıkarların bir hesaplaşmasıdır. Uçağımızın düşürülmesi bu bahanenin oluşturulması için atılan bir adımdır. Amaç ne Suriye'deki rejimin bozukluğu nede insan hak ve özgürlüklerinin iyileştirilmesi. Tamamen kült çıkarlarını artırmak uğruna, böyle nedenlerin arkasında siper almış hainlerin kazanma hırsıdır. Buna mukabil, onlara karşı durabilecek bir kaç devletten biri olan Rus'ların bölgede tetikde beklemeleri, güney ordularını teyakkuza geçirmelerini  başka nasıl yorumlarız. Uzun zamandır bugünü planlayanlar, yüzmilyonlarca hatta milyarlarca insanın ölümüne çoktan imzayı atmış an ve an o günün geldiğini bize hatırlatmak istiyorlar. O uçağı düşüren Suriye değildir, kıyamet günü gibi bir savaş başlatılmasını planlamış olan yahudi bir oluşumun tertibidir. Düğmeye basan parmak her ne kadar Suriye'linin olsada insanları bu noktaya sürükleyen gerçek o ki, 11 Eylül'ü tertip edenlerin o tarihden bu yana yaptıkları dayatmalar, işgaller, estirdikleri terör ve kaosun bir sonucudur.

Hala bulunamayan pilotlarımızın sağ olduğunu dilemekten başka bir şey elden gelmiyor. Ancak; onların istediklerini vermemekte bu pilotlarımızın değerli yaşamlarını onure etmek adına önemli bir adım olacaktır. Biz kendimizi ve sorumluluklarımızı bilmek zorundayız. Milletçe, tarihi boyunca yaşadığı topraklar üzerinde haksızlığa meydan bırakmamış, insani değerleri öncelikli tutmuş, kültürüne, geleneklerine ve milli değerlerine daima sahip çıkmış bir ırk olarak, asla bunu unutmayalım. Verilecek kararların; çocuklarımızın geleceğini, varlığımızın teminatını elimizden alacak, fütursuzca etkenlerin tahrikiyle olmamasını diliyorum. Dış etken ve tahriklerle bir ülke yönetilmeyeceği gibi, unutmayınız! elde edilecek çıkarların bir gün aleyhinize dönecek olmasıda kaçınılmazdır. Milletiyle kucaklaşmayan, yeryüzünde hiç bir toplum içinde huzur bulamaz. Kendi içinde doğru kararlar verebilmenin en sağlam yolu, miletiyle bütünleşmiş bir yönetimdir. Zaten milletinden gücünü almayanların içinde bulundukları durum ortadadır. Onların ne kadar kolay bir hedef olduklarını son on yılda hepimiz gördük. Son iki yıldır şiddeti artan saldırıların yapıldığı ülkelere bakınca bu çok daha kolay anlaşılır.

Üsütümüze düşen görev milletçe birbirimize sımsıkı bağlanmaktır. Her ne olursa olsun, ''Denize düşen yılana sarılır'' mantığını bir kenara iterek bizi yönetenleri gerekirse uyarmalıyız. Halk bu güce muktedir dir. Seçimlerde oy isteyene, kazandığında hesap sorma yetkisi vardır. Nasıl ki onlar kendi atadıkları memurlara bunu söyleye biliyorsa halkta atadığı hükümete bunu çok rahat söyleyebilir. Böyle bir sistemde hiç kimse tarafından sorgulanan bir açık bırakılmaz. Halk ve yönetim iç içedir, topyekün bir hareket söz konusudur. Hiç bir çıkara ve odağa meydan verilmez. Ancak bu takdirde güçlü bir Türkiye, dünya coğrafyası üzerinde barışın ve insanlığın savunucusu olacaktır.

Ortadoğuda çevrilen filimin, kalıtsal sonuçları halka açıklanmalıdır! Gizlenen gerçeklerin getireceği acı, ızdırap ve kaosun boyutları bilinmektedir. Son otuz yıldır hazırlığı süren senaryonun halkımıza yaşatacağı kabuslar, başımızdakilerin gizli çıkarları ve saman altı yürütülen politikalar ne yazık ki bu millete yakışır bir davranış değildir. Sizlerin üç beş kuruşa tenezül ederek, haysiyet ve onurundan vaz geçmiş bir vatan evladı olduğunuza gönül inanmak istemiyor. Bunun bedelini milletçe ödemekten gocunuyoruz. Bu çok açık, gerektiğinde millet kendi öz savunmasını kurmaktan ve özlük haklarını kullanmaktan geri kalmayacaktır. Miletinin refahı ve geleceği üzerine çalışmayan, dış odaklı çıkarlara bir kaç kuruş için boyun eğen aciz yönetimlerin bu ülkede yeri yoktur. İşlenen günahın tövbeside olamaz.

Bütün bunlar ışığında ülke geleceğini direkt etkileyecek kararlar verilirken, milletini göz ardı etmeyecek bir yol izlenmeli. Kararlar verilirken siyasi değil, milli çıkarlar gözetilmelidir. Aksi takdirde bedeli millete ödetilen kararların hesabı sizlere sorulacaktır.         

Düşen onurlu TÜRK ORDUSUNUN bir uçağıdır, ancak çoktan başlamış bir savaşın üstüne basılmış bir mayınıdır. Şimdi bu mayın patlarsa sonuçları ne olur, biz bunun üstünde duralım.  


Hiç yorum yok: