DivShare

1 Nisan 2009 Çarşamba

Politika

Politika başlığı altında; bölgesel,siyasi ve askeri stratejik konularda kendi yakın görüşlerimi buradan paylaşmayı düşünüyorum.Makro düzeyde olmasada genel anlamda ülkemizi kapsayan bir fikir paylaşımı olmasını arzu ediyorum.

''BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR'' ancak!


Değerli arkadaşlarım,buradan herkesi selamlamak istiyorum.Malum, dünyada işler pek yolunda değil ve bundan sonrada olacak gibi görünmüyor.En azından orta vadede her ülkenin ve her milletin kayda değer sıkıntıları olacak.Bu mealde ülkemin durumu beni daha çok ilgilendiriyor.Tarihimiz övünç duyulacak kadar zengin ama bir o kadarda bugün fakir bir milletiz.Bunda gocunacak bir yan bulmuyorum ama artıları ve eksileri dile getirmeden geçmek tarihi bir talihsizlik olurdu.Peki, neden bugün bu durumdayız? neden çıkışı bulmak bukadar zor bir hal aldı.Herkesin kendince bir cevabı mutlaka vardır ama önemli olan bu cevabı milleti idare edenlerin verebilmesidir.
Ülkemiz, konumu itabarı ile dünya coğrafyasında daima gözleri,arzuları,hevesleri çoşturan ve savaşı çağrıştıran bir bölge olmuştur.Peki bunun nedeni nedir ? çok açık; askeri,stratejik ve jeopolitik bir bölge olması aynı zamanda yer altı kaynaklarının zenginliğidir.Böyle bir konumda ikamet ediyorsanız elbette düşmanınız az olmayacaktır.Hiç bir zaman sizin onlardan ileri ve medeni bir toplum olmanızı kabullenemezler.Bu kabullenmezliğin arkasındaki gerçeklere bakmak
bugün bulunduğun noktadaki durumun özetidir.Yazık ki ülke yönetimine gelenler,milletle bütünleşememiş,güçlü bir iradenin bıraktığı mirası ya hor kullanmış yada kanser olup tüketmiştir.Nedir o miras? tabii olarak ATATÜRK ve onun kurduğu Cumhuriyet.Biliriz ki her çeliği delen bir mermi mutlaka vardır,maalesef Cumhuriyet'imizde bu konuma getirilmiştir.Neden bugün bu noktadayız, neleri tartışıyoruz ne gibi çözümler üretiyoruz,sonucu nedir? nelere katlanıyoruz?
İşte bunlar üstünde durulacak önemli kriterler.Ucu açık heryere giden cevaplar ihtiva eder.Global tehdit Abd, bugün savaş ve işgal stratejisinin devamı olarak ekonomi silahını, gözünü diktiği her ülke üzerinde dikkatle kullanmaktadır.Ülkemiz de bu tehdidin kırmızı noktasındadır.Bizim için dönüm noktası Sovyet Rusya’nın 7 Ağustos 1946’da Türkiye’ye verdiği ikinci nota olmuştur.İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın paylaşım yarışı başlamış ve akabinde Abd ve Rus'ya kutuplaşmaya yönelmiştir.Bağımsız çok yönlü dış siyaset izleyen Türkiye Abd'nin yanında yer almalıydı.Bunu sağlayacak parametreler olmadan bu mümkün görünmüyordu.Bu noktada Abd Rus'ları Anadoluya sevk edecek kışkırtıcı bir strateji uygulamaya koydu.Rus'lar sıcak denizlere çıkan her yolun Abd tarafından kesintiye uğratıldığı kanısıyla, önce 19 Mart 1945’te sonra 7 Ağustos 1946’da Türkiye'ye nota verdi.
Strateji planı tıkır tıkır işliyordu,bunun sonucu olarak Truman Doktrini ve Marshall Planı kabul gördü.Sovyet Rusya’nın, savaş sonrasında hız kazanan emperyalist hare
ketlerine son vermemesi nedeniyle Amerika’nın tedirginliği artmaktaydı.İşte bu cümle stratejinin sığındığı temel nokta.Rus'ların emperyalist hareketlerini durdurmak,bu gün kimin emperyalist olduğu ap açık ortada.Ülkemiz bir oyuna getirilmiş ve Abd'ye bağımlı yapılmıştır.Bu macera NATO ile başlamıştır.O gün bunu üstün bir zafer olarak sunanlar keşke bu gün olanları görebilselerdi.Bu tutumlarıyla ATA'mızla çelişmişlerdir.Tarihi ve stratejik bir hata ile acemilik ve acelecilik yaparak.Ne demiştir ATA'mız ''BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR''
Bir yok oluşun dirilişiydi Cumhuriyet.23'den 38'e kadar ülkemizin canı damarı olan sanayi ve alt yapıların imarını yapmış tarımı diriltmiş ve bunu kendi öz kaynaklarıyla yapabilmiş 15 senede.Dış borç almadan,icazet almadan ve kimseye muhtaç olmadan.Devrimleri,inkılapları değişimiyle ışık saçan bir ülkeydi Türkiye.
Bu gün neden bu noktadayız şimdi daha net anlaşılıyor.Bağımsız'lık Mart 1947 başlayan bir serüvenle zaafa uğratılmıştır.O güne kadar yapılan milli başarıların arkası kesilmiş ve yeni bir döneme geçilmiştir.Dış borcumuz hiç bir zaman bitirilmeyecek ve bu şekilde milletin iradesi dışında ABD'nin istediği idare başa getirilecek yahut ABD yanlısı bir yol izlenecek!Aykırı politikalar yürütenler ekonomik operasyonlarla ve mali tehditlerle ve buhranlarla bocalayıp al aşağı edilecekler.Sonuç olarak yoksul ve yorgun bir millet,cinnete itilen ve itilmekte olan.Bugün dünyada gelişmekte olan kriz, bize götürüsü fazlasıyla yansıyacak yada yansıtılacaktır.İnsanlarımızın içinde bulunduğu borç batağı hızla büyümekte ve büyütülmektedir.Bunda kasıt aramak,aramamaktan tüm benliğimi alı koyuyor.Bu tarihi süreci gözden geçirince herşey daha net ve taşlar yerine oturuyor.

''EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR'' işte, benim çıkış noktam bu sizi bilmem ama bunu bir düşünün.


Milli kaynaklarımız

Yanlış Politikalar ve heba olan kaynaklar

*ALINTI MAKALELER
Kömür:
'Yeraltında bulunan 8 milyar ton kömür rezervinin sadece 100 milyonunu kullanıyoruz...'
Türkiyenin enerji sıkıntısı çekmesini eleştiren GEMAD Başkanı Cemil Ökten, Yeraltında bulunan 8 milyar ton kömür rezervinin sadece
100 milyonunu kullanıyoruz. Dışarıdan 1,5 milyar dolarlık kömür alıyoruz diyerek enerji politikasının yanlışlığına işaret etti.
8 milyar ton rezerv var
Genç Maden İşletmecileri Derneği Başkanı Cemil Ökten ilginç bir iddia ortaya attı. Türkiyede 8 milyar ton kömür rezervi olduğuna dikkat
çeken Ökten, bu kaynakların kullanılamadığını söyledi. Kömür fiyatlarının yüzde 60 artış gösterdiğini ifade eden Ökten, Bu artış ülke
ekonomisini olumsuz etkiliyor. Bugün Türkiyede tonu 400 dolara kömür kullanılması verimli bir enerji politikasının olmamasından
kaynaklanıyor dedi.
Tonu 150 dolara düşer
Ökten, Bizim yeteri kadar kömürümüz var. Ancak yerli kömür kullanma politikası tam olarak gelişmediği için enerji sorunları yaşıyoruz.
Kendi kaynaklarımıza dayalı bir enerji politikamız olsa hem vatandaş hem de ülke ekonomisi rahat eder. Eğer kendi
imkanlarımızı değerlendirirsek kömürün tonu 150 dolara kadar düşer. Türkiye petrol ve doğalgaza mahkum edilmemeli ve bu konuda
birşeyler yapılmalı diye konuştu.
Genç Maden İşletmecileri Derneği (GEMAD) Başkanı Cemil Ökten, Türkiye'nin 8 milyar ton kömür rezervine sahip olduğunu, ancak
bundan yararlanılamadığını söyledi. GEMAD Başkanı Ökten, bir süre önce gazetelerde de yer aldığı gibi ithal kömür fiyatlarında yüzde 6
civarında artış olduğunu söyledi. Bu artışın tüketiciyi, sanayiciyi ve ülke ekonomisini etkilediğini vurgulayan Ökten, Türkiye'de tonu 400
dolara kömür kullanılmasının verimli bir enerji politikasının olmamasından kaynaklandığını ifade etti. Türkiye'de kendi kaynaklarını
dışlayan bir enerji politikası olduğunu ileri süren Ökten, şunları kaydetti:
Türkiye'nin yeteri kadar kömürü var. Türkiye'de yerli kömür kullanma politikası tam olarak gelişmediği için bu sorunlar yaşanıyor. Kendi
kaynaklarına dayalı bir enerji politikamız olsa hem vatandaş, hem de ülke ekonomisi rahat eder. Türkiye'nin 8 milyar ton kömür
rezervi var, ancak yararlanamıyor. Bu kadar rezervin sadece 100 milyon tonunu kullanıyoruz ve dışardan 1,5 milyar dolarlık
kömür ithal ediyoruz. Bunun birçok nedeni var. İl mahalli çevre kurullarında bile kullanılacak kömür ile ilgili bilimsel hatalar yapılıyor.
Kalorisi ile kalite belirleniyor. 3 bin kalori ile 5 bin kaloriye sahip kömür arasında kalite farkı yoktur, enerji farkı vardır.
Tonu 150 dolar olabilir
İthal kömürlerin daha az kirlettiği yolunda yanlış bir kanı olduğunu da vurgulayan Ökten, Türkiye'deki sorun bireysel yakma
şekilleridir. Ülkemizde eski yakma teknolojileri nedeniyle hava kirleniyor. Evlerde ve sanayilerde yeni yakma teknolojileri
kullanılırsa kirlilik ortadan kalkar. Bütün dünya şehir merkezlerinde kirliliğe yol açılmadan kömür kullanılıyor dedi.
Şimdi Türkiye'nin tamamen bir doğal gaz bağımlılığına doğru gittiğini kömür rezervlerinin ise yer altında beklediğini belirten Ökten, şöyle
devam etti: 1970'li yıllarda da benzer sorun yaşandı. Petrol ucuz diye ev ve sanayilerdeki kömür sistemleri sökülüp petrolle
ısınmaya geçildi. Sonra petrol krizi patladı ve kömüre dönüldü. Uzun yıllardır bu hatayı yapıyoruz. Şimdi ise doğal gaz oldu. Kömür
sistemleri söküldü. Bugün ise petrol ve doğal gazın fiyatı artıyor. Yine aynı hata tekrarlanıyor. TOKİ bile merkezi ısıtma sistemlerini
kömüre dayalı yapsaydı yüzde 60-70 daha ucuza ısınma imkanı olurdu. Aynısı sanayide de geçerli. Kömürlü merkezi enerji üretme
sistemlerinde yeni teknoloji kullanılırsa daha rahat edilir.
Kömür ithal ederek ülkeye zarar veriliyor
Yurt dışından kömür ithal ederek ülkeye zarar verildiğini öne süren Ökten, Yeni bir enerji politikası ile kendi kaynaklarımızı kullanmalıyız.
Bizim kömürümüz bize yıllarca yeter. 8 milyar ton çok büyük bir rakam. Yerli kömürümüzü kullansak vatandaş 400 dolara alacağı bir ton
kömüre 150 dolara sahip olabilir. Bu durum ülke ekonomisine de yılda 1,5 milyar dolar fayda da sağlar.

BOR:

Borla çalışan araba üretildi; Türkiye kıskaçta

Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Daimler–Chrysler, seri üretime bile geçti. Ancak bu gelişmeler Türkiye’ye yansıtılmıyor. Çünkü Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70’ine sahip ve uluslararası tröstler Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor.

Dünya rezerv yekûnunun yaklaşık yüzde 70’inin Türkiye’de olduğu bor madeniyle çalışan araba üretildiği ortaya çıktı. Bu alanda patenti alınmış yaklaşık 600 tane proje bulunuyor. Amerikan Millenium Cell (MC) ve stratejik ortağı Daimler–Chrysler (DC), seri üretime bile geçti. Ancak uluslararası tröstler, bu gelişmeleri ülkemizdeki ‘bor’ zenginliğine egemen olmak için Türkiye’den kaçırıyor. Aksiyon dergisinde yayımlanan habere göre, konuyla ilgili gelişmelerden biri Scientific American dergisinin Mayıs 2002 sayısında yayımlandı. ‘Düşünülebilecek en temiz yakıt’ başlığıyla verilen haberde, kimyager Steven Amendola’nın Ford Explorer model otomobili bor bileşiklerinden elde edilen yakıtla çalıştırdığı anlatılıyordu. ABD'li kimyager Amendola’ya göre, sodyum bor hidritle çalışan otomobilin hem menzili iki katına çıkıyor, hem patlama ihtimali olmadığı için tam güvenli oluyor, hem çevre kirliliği olmuyor, hem de yakıt kullanıldıktan sonra tekrar değerlendirilebiliyor. Benzinle çalışan otomobillerde yakıtı depolama sorunu olduğu için menzili düşüyor. Borla çalışanlardaysa bu sorun ortadan kalkıyor. Araç, sodyum bor hidrit maddesi ile suyun oluşturduğu hidrojenin yakıt pillerine ulaşması ve açığa çıkan enerjinin mekanik enerjiye dönüşmesiyle yürüyor. Bor konusu özellikle son yıllarda Türkiye gündeminden hiç inmedi. Bilgisayardan silaha, nükleer teknolojiden akaryakıta kadar birçok alanda kullanılan bor, ister istemez birçok çevrenin ilgi odağı. Tartışmalar, bazı kişi ve güçlerin özelleştirme furyasını da arkalarına alarak, bu cazip ve stratejik madeni “iç etmek” istediğinden, uluslararası tröstlerin Türkiye’yi bor konusunda baskı altına aldığına, boru devletin yeterli kârlılık ve verimlilikte kullanamadığına kadar uzanıyor. Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Başkanı Atılay Ergüven de bor gibi hayati önemi olan konulardaki gelişmelerin Türkiye’ye geç yansımasını, “Batılılar Türkiye’ye bor teknolojisinin gelmesini önledikleri gibi, o konudaki gelişmeleri de duyup, borun önemini kavramamızı istemiyorlar.” sözleriyle izah ediyor.

Dünya bor rezervinin yüzde 70’i Türkiye’de. Bizi yüzde 13’le ABD izliyor. Rezervlerini yıllar önce kullanmaya başlayan Amerika’nın, kendi topraklarından çıkarabileceği miktar gittikçe azalıyor. Bor zengini Türkiye ise bu potansiyelini ancak ham bor ürünü satarak değerlendirebiliyor. Mamul bor ürünleri üretebilmek için gerekli teknoloji Türkiye’de yok. Çünkü Batılı ülkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattığımız bor, bize pahalı ithal ürünler olarak geri dönüyor.

PETROL

Ankara Ticaret Odasi (ATO) Baskani sayin Sinan Aygün 04.03.2002 tarihli bir mektupla, Devlet Güvenlik Kurulu (DGK) üyesi ve Genelkurmay Baskani sayin org. H. Kivrikogluna "Petrol ve Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar" basligini tasiyan resmî bir rapor sunmustur. Sayin Aygün, ATO'nun yayinlarindan (kitaplardan) bazilari ile bu mektubu ve raporu bize de göndermek lütfunda bulunmuslardir. Kendilerine tesekkür ve saygilarimi sunarim.

Rapordaki çok önemli gerçekleri, özetler halinde sunuyorum:
"... En güvenilir yöntem olan uzaydan, uydu vasitasiyla yapilan arastirmalarda, yerküresinin haritasi çikarilmistir ve 5000 metre derinlerde, çok büyük rezervler tespit edilmistir. Bu rezervlerin büyük bir kismi ise Türkiye topraklari üzerindedir.
Nitekim bu tespitler birçok kaynak tarafindan da dogrulanmistir. 1970'li yillarin ortalarinda dünyanin dev petrol sirketleri, Türkiye üzerinde uzaydan uydu ile petrol arastirmasi yapmislardir (genelkurmayin izni ile). Arastirma sonucunda Türkiye'nin 5000-5500 metre derinliklerinde, çok zengin petrol yataklarinin oldugu ortaya çikmistir.

Türkiye'de 20 yil müddetle Shell firmasinin Arastirma Genel Müdürlügünü yapmis olan Antony Hages sunlari söylemistir: "Petrol ile ilgilenen herkes bilir ki; Türkiye, bir petrol okyanusu üzerinde oturmaktadir."
Türkiye'de büyük rezervler oldugunu ortaya koyan tespit ve açiklamalar vardir.

Bunlardan birkaç örnek:
-Hakkâri'de TPAO-Avusturya ve ABD tarafindan açilan ve "burada petrol yok" denilen kuyuda, son derece yüksek ve kaliteli rezerv bulundu.
-Arce sirketi tarafindan 10 yil önce kapatilan kuyuda, Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinin en zengin yatagi bulundu. (Cumhuriyet Gazetesi)
-Hava Kuvvetleri Komutani, Cumhur Asparuk: "Birakin Afganistan'i, Türkiye'ye bakin. Dünyanin en zengin petrol yataklarinin Türkiye'de oldugunu biliyor musunuz?" (Star Gazetesi)
-Ceylanpinar yakinlarinda 2.5 milyar varillik rezerv tespit edildi.
-Adiyaman bölgesinde yüksek basinçli ve çok zengin dogalgaz yatagi bulundu.
-Flash TV'de bir açik oturuma konuk olarak katilan Prof. Dr. Anil Çeçen, su bilgiyi vermistir: "Zamanin Cumhurbaskani Cevdet Sunay'a Sovyetler Birliginin o devirdeki Ankara Büyükelçisi, uzaydan yaptiklari arastirmalarda, Türkiye'nin çok zengin petrol yataklarini tespit ettiklerini ve bunlarin birlikte çikarilip isletilmesini teklif etti."
-Hakkâri ilinde, 3000 metre derinlikte Shell firmasinin 1991 yilinda açtigi ve "burada petrol yok" diyerek terkedilen kuyuda, zengin petrol damarina rastlanmistir.
-Geophysical Institute of Israil adli sirket, yaptigi arastirmalarda Trakya'da çok zengin dogalgaz, Diyarbakir'da ise petrol sahalari oldugunu açiklamistir.
-TPAO'nun 20 yil önce terkettigi kuyulari alan özel sektörümüz, halen basarili bir sekilde isletmektedirler.

Basta DPT olmak üzere TPAO yetkilileri de halkimizi, Türkiye'de petrol olmadigina inandirmaya çalismaktadirlar. DPT, Türkiye'de petrol çikarilmasinin son derece pahali ve riskli oldugunu söylemektedir. Bütün gerçekler ortadayken bu nasil bir söylemdir? Halbuki dünya petrol devletleri sunlari söylemektedir: "TÜRKIYE, TÜRKLERE BIRAKILMAYACAK KADAR, KIYMETLI BIR ÜLKEDIR."
Bes sahifelik rapordan alinan bu gerçekler göstermektedir ki; resmî bilgi ve kaynaklara göre Türkiye, dünyanin en zengin petrol rezervlerine sahip bulunmaktadir.


Hiç yorum yok: