DivShare

7 Temmuz 2012 Cumartesi

BİLİNÇ (ŞUUR- KALP-GÖNÜL)


“Allah”, bölünmez-parçalanmaz-cüzlere ayrılmaz bir sonsuzdur; bir kuvvet ve kudret!.

Bunun gibi; cüzlere ayrılmaz-parçalanmaz-sonsuz bir ilim, bilinç!.

Dolayısıyla bu varlıkta, bu kâinatta, bu dünyada bütün bu insanlarda, bütün mahlùkat içinde yaygın olan orijinal Allah’ın ilmi mevcut!

Allah’ın ilmi bir varlıkta açığa çıktığı zaman biz ona “BİLİNÇ” diyoruz.

“Bilinç”; genetik veriler, astrolojik veriler tabanında gelişen çevresel algılamalar sentezinin oluşturduğu “ben” adını verdiğimiz şeydir.

Bizim "bilinç" kelimesiyle anlatmağa çalıştığımız şey, din terminolojisinde "Nefs"teki şuur`dur!.

"Nefs", "bilinç sahibi ben" anlamındadır!.

 
BEYNİN ÜRETTİĞİ DÜŞÜNSEL YAPI!

“İNSAN” ismiyle isimlenen gerçek varlık, tamamıyle “BİLİNÇ”ten ibaret bir yapıdır. Bu şuur, beynin ürettiği bir düşünsel yapıdır!.
 

VARSANILAN HERŞEY,

“BİLİNÇTEKİ İLİM MÂNÂLARI”DIR!''

Buyurulmaktadır ki;

"KÂ'NALLAHÛ VELEM YEKÛN MEAHÛ ŞEY'A !"

"ALLAH VARDIR, VE ONUNLA BERABER HİÇ BİRŞEY MEVCUT DEĞİLDİR!."

Eğer bu uyarının mânâsını idrâk edersek, farkederiz ki, böylesine "TEK" olan bir varlığın, önceliğinden veya sonralığından, söz edilemez!.

Çünkü "öncelik" ve "sonralık" kavramı, var kabul edilenlere göre oluşmuş bir kavramdır... Halbuki "ALLAH sonsuz ve sınırsız tek"tir, diyoruz ya!.

Şimdi dikkat ediniz, "sonsuz-sınırsız" târifi dahi gene bir beşeri kavrama nispetledir.

"ALLAH", gerçekte, "sonluluk" kavramından münezzeh olduğu gibi, "sonsuzluk ve sınırsızlık" kavramından dahi münezzehtir!. Böyle bir kavramdan dahi beridir.

Ama beşeri değerlerle programlanmış, bezenmiş bizler; tanrı kabulünden arınabilmek için, bu izâfi değerlere bağlı sonsuzluk sınırsızlık ifade eden kavramlara sığınmak, onlara sarılmak; böylece "ALLAH" isminin mânâsını anlamağa yaklaşmak zorundayız!. Yani, bir zorunluluğun getirdiği tanımlamalardır bunlar!

Oysa "ALLAH", bizâtihi kendisini, çok net bir biçimde târif ediyor...

Ne diyor?

"O ALLAH AHAD'DIR"!.

Bu, ALLAH`ın kendi kendisini, kendisine göre târifidir!.

Yani, "ALLAH", "Ahad" olması nedeniyle kendisinin dışında bir varlık kabul etmez... Kendisinin dışında bir varlıktan söz etmek mümkün değildir!.

İşte bu hususa işaret bâbında "muhalefet lil`havadis", yani, "sonradan meydana gelmişlerin hiç birine, hiçbir şekilde benzememe", tanımlaması getirilmiştir.

"Sonradan meydana gelmişlerin hiçbirine benzememe" tanımlamasının mânâsı nedir, burayı anlamamız lâzım... Bu husus oldukça derinliği olan bir husustur.

Mutlak olan prensip, "ALLAH"ın "Ahad"iyetidir.

"ALLAH" isminin mânâsını, "ALLAH" ismiyle işaret edilen varlığın ana yapısını anlama sadedinde, ilk çıkış noktası "ALLAH`ın Ahad oluşu”dur.

"ALLAH'ın Ahadiyeti"ni târif sadedinde Hz. Rasûlullah aleyhisselâm’ın şu açıklamasına dikkati çekmiştik:

"ALLAH vardır ve O'nunla beraber hiçbir şey yoktur!."

"Ahad" olarak var olan varlığın; dışında, gayrısında veya içinde gibi kavramlar olmaksızın, "O"nunla beraber var olan hiçbir şey yoktur!.

Peki o zaman şu sualin cevabını anlayalım... Ki ondan sonra, bu "sonradan meydana gelmişlerin hiçbirisine hiçbir şekilde benzemez", ifadesini çözebilelim.

Açıklamaya göre; "ALLAH'la beraber hiçbir şey mevcut olmadığına" göre; her isimle anılan müsemma; yani her ismin işaret ettiği mânâ, ALLAH`ın ilminde var olmuş ”ilmi sûret”tir!.

"İlmi sûrettir" demek, "ilimdeki mânâ sûretidir", demektir!. Bizim beş duyu ile algıladığımız şekli olan sûret anlamında değil!.

“İlmi suret”, "ilimde var olmuş anlam", ya da "bilinçteki ilim manaları" şeklinde de anlaşılabilir.

Demek ki bütün bu ana kadar duyduğumuz, bildiğimiz, düşündüğümüz, hayal ettiğimiz her şey ve her kavram gerçekte, sadece ve sadece ALLAH'ın ilminde mevcuttur.

"ALLAH`ın ilminde" mevcut olan bu manalar, “ALLAH`ın yaratmasıyla” meydana gelmiştir. Dolayısıyla “Kâinat”, “Evren” ismi altında, kapsamında var olan, her ismin işaret ettiği varlık, "ALLAH’IN ilmi, iradesi ve kudretiyle" meydana gelmiştir.

Hiç yorum yok: