Bütün
mahlùkattaki bilinç,
hakikati itibariyle, Allah’ın “İlim sıfatı”nın zuhùrudur!.
Peki,
bütün varlıkta bölünmez-parçalanmaz bilinç olduğuna göre cansız ve bilinçsiz bir şey mevcut mu acaba?...
Olamaz,
mümkün değil!.
Bir
nebat görüyorsun, bir çiçek görüyorsun... Eline bir makas ve bıçağı alıp o bitkiyi
kesmek için yerinden kalkarken o bitkide, o saksıda feryatlar çıkartıyor! ”Beni
kesmeğe geliyor, imdat!” diyor.
Dediğim,
hikâye değil.. İlmen tesbit edilmiş bir olay...
Alıcılar
koyuyorlar, elektrotlar bağlıyorlar... Adam daha bıçakla girerken yaprak feryat
etmeğe başlıyor... Adam sadece düşünüyor; “şu yaprağı keseyim” diye... Yaprak
orada feryat ediyor.
Yaprak
da bu şuur var da; yaprak dediğimiz nesne, atomlardan ibaret değil mi?
Atomlardan
oluşan bu bedende bu şuur oluyor da o yaprakta-çiçekte veya ağaçta niye
olmasın?.
Nasıl
olmaz ki?. Hele hele o “Beytullah” dediğimiz; “taş” diye görüp
isimlendirdiğimiz o bina, atomlardan meydana gelmemiş mi?.
O
“Beytullah” dediğimiz binanın dahi kendine mahsus bir bilinci-benliği yok mu?
“Ben
algılayamıyorum, yok!” diyorsan, öyle olsun!.
Şimdi
biz göz boyutunda baktığımız zaman gözün gördüğü hayvanları, bitkileri,
insanları görüyoruz... Ama “Evliyaullah” dediğimiz, (“bize göre “perdesi
kalkmış” dediğimiz, aslında beyni çok yüksek frekanslı dalgaları alıp
değerlendirebilen birimlerdir.) “VELİ” adını verdiğimiz beyin kapasitesi
gelişmiş, dolayısıyla çok yüksek frekanslı dalgaları ve o dalgalardaki mânâları alıp
değerlendiren zâtlar anlatıyorlar ki;
“Biz
Kâbe’ye gittik, Harem-i Şerif’e gittik, sohbet ettik”!.
Gider!.
Ha
oturmuş benimle sohbet etmiş, ha .........
O
atomik bir yapı, ben bir atomik yapı.. ama onda başka bir şuur var, burada
başka şuur var...
Algılayabildiğimiz
kadarıyla, ister dalgasal birikim, ister kuantsal orijinli yapı olarak ele
alalım, gerçekçi düşünce bizi, sayısız canlı-bilinçli birimler ve birikimler
evreninde yaşadığımız sonucuna götürmektedir.
Ancak
ne var ki, biz kendimizi, henüz 19. Yüzyılın ilkel madde ve maddecilik
anlayışının şartlanmasından arındıramadığımız için; evrensel gerçekler ve
değerler boyutuna sıçrama yapamıyor, her şeyi, algıladığımız madde sınırları
içerisinde çözümleyip değerlendirmeye çabalıyoruz.
Şunu
artık kesin olarak bilmeliyiz ki, kuantsal yapı boyutundan, ‘’madde’’ adını
taktığımız beş duyu boyutuna ve galaktik ölçülere kadar, her terkipsel
yapının, kendine özgü bilinci ve
değerleri mevcuttur.
Her
gezegenin ve yıldızın kendine has canlı bilinçli birimleri var olduğu gibi;
evrenin farklı boyutlarının oluşturduğu değişik katmanların dahi farklı canlı
türleri vardır ve bütün bunlar hep bilinçli varlıklardır.
İşte
bunların hepsi birden Din terminolojisinde sadece “melek” kelimesiyle
tanımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder