DivShare

7 Temmuz 2012 Cumartesi

EVRENDE, “CANSIZ” VE “BİLİNÇSİZ” BİR ŞEY MEVCUT MUDUR?


  Bütün mahlùkattaki bilinç, hakikati itibariyle, Allah’ın “İlim sıfatı”nın zuhùrudur!.
  Peki, bütün varlıkta bölünmez-parçalanmaz bilinç olduğuna göre cansız ve bilinçsiz bir şey mevcut mu acaba?...
  Olamaz, mümkün değil!.
  Bir nebat görüyorsun, bir çiçek görüyorsun... Eline bir makas ve bıçağı alıp o bitkiyi kesmek için yerinden kalkarken o bitkide, o saksıda feryatlar çıkartıyor! ”Beni kesmeğe geliyor, imdat!” diyor.
  Dediğim, hikâye değil.. İlmen tesbit edilmiş bir olay...
  Alıcılar koyuyorlar, elektrotlar bağlıyorlar... Adam daha bıçakla girerken yaprak feryat etmeğe başlıyor... Adam sadece düşünüyor; “şu yaprağı keseyim” diye... Yaprak orada feryat ediyor.
  Yaprak da bu şuur var da; yaprak dediğimiz nesne, atomlardan ibaret değil mi?
  Atomlardan oluşan bu bedende bu şuur oluyor da o yaprakta-çiçekte veya ağaçta niye olmasın?.
  Nasıl olmaz ki?. Hele hele o “Beytullah” dediğimiz; “taş” diye görüp isimlendirdiğimiz o bina, atomlardan meydana gelmemiş mi?.
  O “Beytullah” dediğimiz binanın dahi kendine mahsus bir bilinci-benliği yok mu?
  Ben algılayamıyorum, yok!” diyorsan, öyle olsun!.
  Şimdi biz göz boyutunda baktığımız zaman gözün gördüğü hayvanları, bitkileri, insanları görüyoruz... Ama “Evliyaullah” dediğimiz, (“bize göre “perdesi kalkmış” dediğimiz, aslında beyni çok yüksek frekanslı dalgaları alıp değerlendirebilen birimlerdir.) “VELİ” adını verdiğimiz beyin kapasitesi gelişmiş, dolayısıyla çok yüksek frekanslı dalgaları ve o dalgalardaki mânâları alıp değerlendiren zâtlar anlatıyorlar ki;
  “Biz Kâbe’ye gittik, Harem-i Şerif’e gittik, sohbet ettik”!.
  Gider!.
  Ha oturmuş benimle sohbet etmiş, ha .........
  O atomik bir yapı, ben bir atomik yapı.. ama onda başka bir şuur var, burada başka şuur var...
  Algılayabildiğimiz kadarıyla, ister dalgasal birikim, ister kuantsal orijinli yapı olarak ele alalım, gerçekçi düşünce bizi, sayısız canlı-bilinçli birimler ve birikimler evreninde yaşadığımız sonucuna götürmektedir.
  Ancak ne var ki, biz kendimizi, henüz 19. Yüzyılın ilkel madde ve maddecilik anlayışının şartlanmasından arındıramadığımız için; evrensel gerçekler ve değerler boyutuna sıçrama yapamıyor, her şeyi, algıladığımız madde sınırları içerisinde çözümleyip değerlendirmeye çabalıyoruz.
  Şunu artık kesin olarak bilmeliyiz ki, kuantsal yapı boyutundan, ‘’madde’’ adını taktığımız beş duyu boyutuna ve galaktik ölçülere kadar, her terkipsel yapının, kendine özgü bilinci ve değerleri mevcuttur.
  Her gezegenin ve yıldızın kendine has canlı bilinçli birimleri var olduğu gibi; evrenin farklı boyutlarının oluşturduğu değişik katmanların dahi farklı canlı türleri vardır ve bütün bunlar hep bilinçli varlıklardır.
  İşte bunların hepsi birden Din terminolojisinde sadece “melek” kelimesiyle tanımlanmıştır.

Hiç yorum yok: