DivShare

1 Temmuz 2012 Pazar

İkinci Dünya Savaşı'nda Stalin, Roosevelt ve Churchill'in Türkiye Üzerine Yazışmaları

İkinci Dünya Savaşı Öncesi
Sovyet Barış Çabaları ve Türkiye / 1938-1939

SSCB'NİN İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİNİN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAFINDAN BÖLÜMLER

9 Ekim 1938
Bugün Beaverbrook (*) bana şunları söyledi:
1. Münih deneyine ve Münih Antlaşmasının ülkede uğradığı eleştirilere rağmen, Chamberlain halen Avrupa barışının Hitler ve
Mussolini'yle diplomatik görüşmeler yoluyla ve daha güçlü önlemlere başvurulmaksızın sağlanabileceğine inanmaktadır. Bu
şaşırtıcı değildir, çünkü Chamberlain saldırganlara, her şeyden önce üçüncü ülkeler pahasına, bu mümkün değilse hatta
Britanya İmparatorluğu pahasına daha fazla taviz vermeye hazırdır. Böylelikle, Beaverbrook'a göre Başbakan Güneydoğu
Avrupa ve Türkiye'deki Alman yayılmasına herhangi şekilde bir direnmeyi düşünmemektedir. Aksine, ''Orta Avrupa''nın
yaratılmasının Hitler'i SSCB ile düşmanlığa iteceğini düşünmektedir. Dahası Chamberlain belki Tanganika (ki İngiltere için çok
büyük stratejik önem taşımaktaydı) ve Güney Batı Afrika (ondan ayrılmayı kesinlikle reddeden Güney Afrika Birliğinin mandası
altında) haricinde Almanya'ya eski sömürgelerini geri vermeye de hazırdır. Başbakan bunlar yerine Almanya'ya Portekiz
sömürgesi Angola'yı ve Belçika Kongosu'nun bir kısmını vermek eğilimindedir. Sömürgeleri Almanya'ya iade etme sorununun
ülke içinde özellikle de tutucular arasında büyük endişe yaratacak olmasına karşın Beaverbrook, her şeye rağmen
Chamberlain'in bu harekâtı yürütebilecek konumda olacağı kanısındadır. (...)

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSER VEKİLİNDEN SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
Ankara, 24 Kasım 1938
Dün Terentiev ve Saraçoğlu'nun da hazır bulunduğu bir toplantıda İnönü'yle konuştum. Görüşme bir buçuk saat sürdü. Söze,
İnönü'ye sürekli olarak barış için uğraşan, bu barışı sağlamaya yönelik her girişimi etkin bir biçimde destekleyen, saldırganların
onu bozma çabalarını engelleyen, onun yarar ve çıkarları için tüm müdahaleleri muzaffer bir biçimde geri püskürten ve tüm
dünyaya antlaşma yükümlülüklerine sadakat örneği veren SSCB dış siyasetinin değişmezliğini hatırlatmakla başladım.
Söylediklerimi özellikle Çekoslovakya ve Japonya ilişkilerimiz alanından olgularla da doğrulayarak, İnönü'yü Türkiye'nin
dostluğumuzun değişmezliği konusunda temin ettim. İnönü'nün Türkiye Cumhuriyetinin Başkanı seçilmesinde biz de kendi
açımızdan Türkiye'nin gelecekte de SSBC ile dostça işbirliğini sürdüreceğinin gerçek güvencesini görmekteydik. yine de büyük
altüstlükler tehlikesini ortaya çıkaran ve uluslararası güçlerin yeniden saflaşmasını gerektiren günümüz koşullarında İnönü'nün
kendisinin Sovyet-Türk ilişkilerini nasıl değerlendirdiğini bilmek yararlı olacaktı.
İnönü, özü aşağıdaki gibi olan uzun bir karşılık verdi. SSCB'nin Türkiye'nin ulusal acısı ve kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesi
karşısındaki tutumu onu duygulandırmıştı. Bunu belirttikten sonra, kendisinini de şimdiye dek Türkiye'nin dış siyasetinin temeli
olarak gördüğü ve görmeye de devam edeceği Sovyet - Türk ilişkilerinin değişmezliği konusundaki olumlamamıza ayrıcalıklı bir
önem verdiğini söyledi. Saraçoğlu'na sözlerimi Bakanlar Konseyine duyurma talimatını verecekti ve bu da kuşkusuz Türk
halkının yabancı istilacılara karşı daha önce ortak bir mücadele yürütmüş bulunan SSBC ve Türkiye arasındaki dostluğun
değişmezliği konusundaki güvenini arttıracaktı. Böylesi bir güven özellikle dünyayı büyük altüstlükler tehdidi altında tutan
günümüzün gerginlik ortamında özellikle gerekliydi. İnönü, bizi, bu altüstlüklerin patlak vermesi halinde Türkiye'nin asla SSCB'ne
düşman kampta yer almayacağına temin etti. Eğer SSCB'ne bir saldırı girişimi olursa, Türkiye onun yanında saldırganın yolunu
tıkayacak ve onu sınırımızdan bırakmayacaktı. İnönü bunu açıkça bildirdi. Ve sözlerinin Sovyet hükûmetinin dikkatine
sunulmasını istedi. Türk hükûmeti, SSBC ile Türkiye arasında varolan antlaşma ilişkilerinin genişletilmesi gerekliliğini birden
fazla kez gündeme getirmişti. İnönü, şimdiki durumda hemen hemen yirmi yılın sınavına dayanan bu ilişkilerin SSBC'nin
Çekoslovakya ve Fransa benzeri ülkelerle (imzaladığı - ç.) antlaşmalardan daha güçlü ve güvenilir olduğunu düşünmekteydi.
Türk - Sovyet ilişkileri dostça olmanın da ötesindeydi. Bunlar, gerçekte SSBC ve Türkiye arasındaki bir ittifaktı. Bu ittifakın
önemi, Türkiye'nin kredi öneren, ona silâh ve sanayiine donatım sağlayan emperyalist ülkelerin kaynaklarını kullanıyor oluşu
gerçeğiyle hiçbir şekilde azalmamaktaydı. Bu, Türkiye'ye hiçbir siyasal yükümlülük getirmemekteydi. Bugüne değin ne İngiltere
ne de Almanya, Türkiye'yi kendi dış siyaset yörüngelerine oturtmak ya da onu SSCB'den koparmak yolunda tek söz
harcamamışlardı. Bunun olanaksız olduğunu çok iyi bilmekteydiler. Yine de, biri Türkiye'yi bu yöne doğru çekmeyi denerse, Türk
hükûmeti bunu asla kabul etmeyeceğini en kesin bir dille açıklayacaktı. İnönü, Sovyet hükûmetinin bunu bilmesini ve iyi
düşünülmüş ve kesin olan bu sözlerine inanmasını istiyordu. Bizzat Sovyet hükûmeti, kendine düşman ülkelerle iktisadi
ilişkilerini sürdürmüştü, halen de sürdürmekteydi. Kendini iktisadi ve özellikle askerî alanda güçlendirebilmek için Türkiye de
böyle yapmaktaydı. Türk hükûmeti bu amaçla yalnızca SSCB'nin kaynaklarını kullanabilmeyi tercih ederdi. Sovyet hükûmetinin
nesenet davranarak her yerde kendini güçlendirmenin araçlarını aramak zorunluluğunda bulunan Türkiye'nin durumunu
anlayışla karşılayacağını umuyordu. Sovyetler Birliği Türkiye'yle arasındaki yakın dostluğu göz önünde bulundurarak onun
güçlenmesi konusunda kayıtsız kalamazdı. İnönü, karşılıklı güveni bu dostluğun temeli olarak görmekteydi. SSCB ile Türkiye
arasında kuşku ya da yanlış anlamalar ortaya çıktığında, bunları açık ve doğrudan tartışmalarla ortadan kaldırmak
gerekmekteydi. Ülkenin iç durumu konusunda ise İnönü Sovyet hükûmetine ülkede tümüyle düzenin egemen olduğunu ve Türk
hükûmetinin kendisinin de büyük bir ulusal devrimin içinde halk tarafından oluşturulduğunu asla unutmayacağını bildirmek
istemekteydi. Sonuç olarak İnönü büyük bir nezaketle bizden selâmlarını Sovyet yöneticilerine iletmemizi ve SSCB'nde
karşılaştığı sacak kabulün daima belleğinde yaşayacağını bildirmemizi rica etti.
POTEMKİN

ALMANYA'NIN ROMANYA ELÇİSİNDEN ALMAN
DIŞİŞLERİ BAKANINA
TELGRAF
27 Şubat 1939
Dışişleri Bakanı Gafencu pazar akşamı bana kendiliğinden Markaoviç (*) ve kendisinin Balkan Konferansı'nda şu kararları
aldıklarını söyledi:
(1) Küçük Antant (**) artık varlığını sürdürmüyordu.
(2) Balkan Antant, hiçbir koşulda ve hiçbir şekilde Almanya'ya yönelmiş bir araç olmamalıydı.
Tersine Balkan Antantı Almanya'nın Drang nach dem Osten'inin sömürge sorunlarını çözümsüz bırakacak ölçüde güçlenecek
doğal bir olgu olduğunu kavramalıdır. Balkanlılar ise bu itimi özellikle iktisadi alanda Almanya'yla sıkı işbirliğine girerek
karşılamalıdırlar. Romen Hükûmetinin görüşü buydu ve Markovic, Metaxas (***) ve Saraçoğlu da buna katılmaktaydı.
Bir Karadeniz Paktı (oluşturulması - ç.) yolundaki Rus önerisinden hiç söz edilmemiş ve ne Romanya ne Türkiye böylesi bir
Paktı tartışmaya niyetli görünmemiştir.
FABRİCİUS
Arşivlerden
Documents on German Foreign Policy, 1918 - 1945

 SSCB'NİN ALMANYA'DAKİ BÜYÜKELÇİLİĞİNİN 1938'DE ALMANYA'DAKİ SİYASAL DURUM
HAKKINDAKİ KISA RAPORUNDAN BÖLÜMLER
11 Mart 1939
(...) Münih Antlaşması'nın tamamlanması, ekim ayı Münih Antlaşması'nın tamamlanması ve Almanya'ya sağladığı tüm
fırsatların geliştirilmesiyle damgalandı. Alman taleplerini tümüyle kabul eden Berlin Büyükelçiler Komiyonunun uysallığı, Hitler'e
Münih Antlaşması'nın sınırlarını çiğneyerek Godesberg Programı'nı (*) hemen tümüyle yürürlüğe koyma şansını sağladı. Toprak
ilhakıyla yetinmeyen Berlin, Çekoslovakya'ya iktisadi ve iç siyasete, yeni sınırlar içinde kalan Alman azınlığın haklarının güvenlik
altına alınmasına vb. ilişkin talepler dayatmaya başladı. Chvalkovsky'nin (**) 13 Ekim'deki ziyareti Hitler'e Prag'a siyasetinin tüm
alanlarını Berlin'in istekleriyle koordine etmesi yolundaki isteklerini dayatma fırsatını sağladı.
Münih'de ön-koşul olarak ileri sürülen plebisiti sonuçsuz kılan V. Bölge'nin kurulmasının yanı sıra, Berlin 21 Kasımda ulaşım
bağlantılarını iyileştirmek gerekçesiyle birkaç yeni sektör kurulması konusunda Prag'la ''görüş birliğine'' vardı. Çekoslovakya'nın
köleleştirilmesine resmî bir nitelik kazandıran birkaç akit arasında, Bohemya'da Almanların Breslau-Viyana otoyolunu yapması
için bir tarafsızlaştırılmış bölge (-nin tahsisi - ç.) konusundaki 19 Aralık tarihli anlaşma zikredilmeye değer. Prag'ın Berlin'in
baskısıyla iç (ve dış) siyasetinde yaptığı değişiklikler iyi bilinmektedir. Prag'ın bugüne değin verdiği tüm tavizler yine de yeterli
görülmemekte ve Berlin yeni talepleri öne sürmeye devam etmektedir. Berlin'in her an ortaya getirebileceği sorunlardan biri de,
Berlin'in resmî açıklamasına göre halen Almanya'nın himayesinde addedilen ve gerçekte devlet oluşturan Çekoslovakya'daki
Almanların durumudur.
Güneydoğu ve Alt Karpatlardaki Ruthenia'da Yayılma
Ekim ayı içinde Almanya Çekoslovakya'ya baskı yapan Macaristan'a beli ölçülerde yardım etti. Ancak Berlin'in Karpat
Rutheniası sorunu üzerine özel çizgisi daha o sıralarda şekillenmeye başlamıştı. Artık Polonya-Macaristan desteğine ihtiyacı
kalmayan Berlin Karpat Rutheniası'nın Polonya ve Macaristan arasında bölünmesine açıkça karşı çıkmaya başladı. Büyükelçi
Lipski'nin (*) ''Koridor'' sorununda ve iktisadî konularda birkaç taviz karşılığı bu bölüşüm konusunda Hitler'in rızasını
sağlayabilme yolundaki tüm gayretleri sonuçsuz kaldı. Prag ile Budapeşte arasındaki anlaşmazlıkta 2 Kasım'da hakem olan
Berlin (Ribbentrop'un (**) Mussolini'yle bu konuda anlaşmak üzere 27 Ekim'de gittiği) Roma ile birlikte Karpat - Ukrayna'yı
Çekoslovakya sınırları içinde bırakarak Macaristan'la Polonya arasında ortak bir sınır bulunmasını engelleyen yeni bir
Macaristan-Çekoslovakya sınırı çizdiler. Bu, Macaristan'da Berlin'e bariz ölçüde soğuk bir tutum takınılmasına neden oldu.
Bu eylemler Berlin'in Doğu'da yeni saldırgan plânlar peşinde olduğu yolunda söylentilere yol açtı. Romanya üzerine baskı
yapılması, Macaristan'ın daha ileri ölçüde faşistleştirilmesi, karpat kısmında Polonya ve Romanya topraklarında ''bağımsız'' bir
Ukrayna yaratılması, ve SSCB'ne doğru yeni genişlemeler üzerinde duruluyor. Ukrayna üzerine söylentiler Fransızlar arasında
özel bir vurgu bulmaktadır. Berlin'in Güneydoğu Avrupa ülkelerinin iktisadî kaynaklarına artan ilgisi Funk'un (*) Balkan ülkeleri ve
türkiye gezisinde de yansımaktadır. Dört yıllık plânın yeniden gözden geçirileceği ve yeni versiyona bu ülkelerin ithal gereklerini
tümüyle karşılayacak bir sanayinin kurulmasının ekleneceği söyleniyor. Aynı ton Tuna-Ren Kanalı'nın inşası ve bu yolla
Karadeniz'e açılarak Almanya'nın tasarılarına bağıntılı propaganda araçlarında da kullanılmıştı.
Almanya'nın etkisini Güney Doğu Avrupa'da yayma konusundaki siyasal ajitasyonu 1938'de fazla bir ilerleme kaydetmedi;
hatta önceden tahmin edilemeyen engellerle karşılaştı. Macaristan'ın faşistleştirilme süreci yavaşlatıldı ve Macaristan'ın hakem
kararı karşısındaki hoşnutsuzluğuyla bağlantılı olarak Alman-aleyhtarı duyguların belirtileri çoğaldı. ''Demir Muhafız''a karşı
(gerçekleştirilen - ç.) elkoymalar Berlin'le Romanya arasında ani bir soğumaya ve karşılıklı olarak elçilerin geri çekilmesine yol
açtı. Ukrayna sorunu üzerine Polonya'da başgösteren direniş Berlin'i bu soruna daha büyük bir dikkatle yaklaşmaya zorladı.
Berlin'in Sovyet Ukraynası'na yönelik acil ciddi adımlar (atmayı - ç.) düşündüğü kuşkuludur. Bu, daha çok Fransızların Alman
genişlemesinin doğuya yönelmesini istemelerinin sonucudur. Her ne halse, Polonya Ukraynası'nın ayrılacağı konusundaki
söylentiler gibi bu söylentiler de doğrulanmadı ve sonradan da Hitler'in 1939 Ocakında Csaky (*) ve Beck'le (**) konuşmalarında
yalanlandı.
Öte yandan, Alman siyasetinin sömürgeci özlemleri giderek açıklık kazanmaktaydı. Sömürgelerin Almanya'ya geri verilmesi
lehine propaganda yoğunlaştırıldı. Almanya'yı kasım sonunda ziyaret eden ve sömürge sorununu Almanya'ya eski Alman,
Portekiz ve Belçika topraklarından bir bölge bırakarak çözümlemeye çalışan Güney Afrika Savunma Bakanı Pirov'un uzlaşma
önerileri Führer'in onayını kazanamadı. O, şunu savunmaktadır: Tüm eski sömürgelerinin Almanya'ya iade edilmesi, pazarlığa
yer bırakmayacak bir eşref ve adalet sorunudur.
Alman siyasetinin vurgusunun batıya yönelmesi, Batı sınırındaki tahkimat yapımının hızlandırılmasında gözlemlenmektedir.
Yazın inşa edilenlere ek olarak, Aachen ve Belçika sınırı yakınındaki alanın tahkim edilmesi çalışmalarının başlayacağı
açıklandı. (...)

 SSCB'NİN İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİNDEN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
19 Mart 1939
Bugün Halifax'a (*) Alman ültimatomu konusundaki tutumumuz hakkında Seeds'e (**) verdiğiniz cevaba ilişkin bilgi verdim.
Daha önce Seeds kanalıyla bilgilenmişti, ama Seeds'in telgrafı çok kısa olmalıydı ki, ayrıntıların bazılarını (örneğin çeşitli
başkentler arasında yürütülmekte olan görüşmelerin çok zaman alışı ve karmaşıklığını) yeni öğreniyordu. Halifax, bana
önerdiğiniz konferans konusunda başbakanla görüştüğünü ve böyle bir eylem için zamanın erken olduğu, başarısından emin
olunmayan bir konferans toplamanın riskli olduğu kararına vardıklarını bildirdi. Bu nedenle, şimdilik, ilk adım olarak bizim,
Fransa'nın ve Polonya'nın yukarıda adı geçen güçlerin Doğu ve Güney Doğu Avrupa'daki devletlerin toprak bütünlüğü ve
bağımsızlıklarının korunmasından yana oldukları yönünde bir ortak açıklama yapmamızı önerdiler. Açıklamanın taslağı
hazırlanıyordu ve bugün kabinece onaylanarak muhtemelen yarın bize iletilecekti. Halifax, açıklamayı mümkün olan en kısa
zamanda yayınlamanın önemini vurguluyordu. Bundan sonraki adım ise, kanısınca şöyle olmalıydı; Türkiye, Romanya,
Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve diğer barıştan yana olduklarını söyleyen devletler bu açıklamayı imzalamaya
çağrılmalıydı; bu bağlantıda ilk elde sıralanan dört devletin ve yukarıda adı geçen güçlerin katılacağı bir konferans
düzenlenebilecekti.
BÜYÜKELÇİ

 SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNDEN
SSCB'NİN İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİNE
TELGRAF
20 Mart 1939
Bildiri (*) taslağı söz verildiği gibi bize teslim edilene değin bizden herhangi bir cevap istenmeyeceğini sanıyorum. Polonya'nın
kabul edeceğinden kuşkuluyum. Bugün Seeds'e Romanya'daki konferansa çağrılacak ülkelerin listesine Türkiye'yi katmayı
unuttuğumu söyledim ve kendisinden bu unutkanlığımı düzeltmesini rica ettim. Türkiye'nin bir bildiriyi imzalamaya Polonya'dan
daha istekli olacağına inanıyorum.
HALK KOMİSERİ

 SSCB'NİN TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİNİN
FRANSA'NIN TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİYLE
KONUŞMASI HAKKINDAKİ RAPORUNDAN
BÖLÜMLER
21 Mart 1939
21 Martta Iraklıların verdiği bir resepsiyonda Massigli bana geldi ve her geçen gün bütün Avrupa'ya yayılan ve öncelikle faşist
Almanya'dan kaynaklanan tehlikenin verdiği büyük telaşla konuştu. Massigli, hükûmetinin aldığı gönülsüz tedbirleri
eleştirmekteydi. ''Saldırganlarla savaşmak üzere şu ana kadar ne yazık ki somut bir tedbir almamış olan (hükûmeti-ç.), sadece
İngiltere'yle değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği'yle de aktif işbirliği yolunu tutmalıydı.''
Fransız Büyükelçisi, Litvinov yoldaş tarafından Moskova'daki Alman Büyükelçisine verilen Sovyet hükûmeti notasından
övgüyle söz etti. (...)
SSCB'nin Türkiye Büyükelçisi
Terentiev

 TASS BİLDİRİSİ
22 Mart 1939
Dış Basın Sovyet hükûmetinin son günlerde Polonya ve Romanya'ya bir saldırının kurbanları olmaları halinde yardım
önerisinde bulunduğu yolunda söylentiler yaymaktadır. TASS, bu söylentilerin tamamıyla asılsız olduğunu bildirmekle yetkili
kılınmıştır. Ne Polonya ne de Romanya Sovyet hükûmetini yardıma çağırmamışlar ya da kendilerini tehdit eden bir tehlike
konusunda bilgi vermemişlerdir. Gerçekte, bu ayın 18'inde İngiliz hükûmeti, Sovyet hükûmetine Romanya'ya karşı bir şiddet
fiilinden korkmak için ciddi nedenle bulunduğuna dair bilgi vererek, böyle bir durumda Sovyet hükûmetinin tutumunun ne
olacağını sormuştur. Bu soruya verdiği cevapta Sovyet hükûmeti konuyla daha doğrudan ilgili devletlerin, ad vermek gerekirse
Büyük Britanya, Fransa, Polonya, Romanya, Türkiye ve SSCB'nin temsilcilerinin katılacağı bir konferans önerdi Böyle bir
konferans Sovyetler Birliğine göre asıl durumu değerlendirmek ve katılanların her birinin tutumunu belirlemek için bir fırsat
sağlamanın en iyi yolu olacaktır. Ne var ki İngiliz hükûmeti böyle bir konferans için henüz erken olduğunu düşünmektedir.
Izvestia, No. 68 (6838), 22 Mart 1939.

 SSCB'NİN İNGİLTERE BÜYÜKELÇİSİNDEN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
9 Nisan 1939
İtalya'nın Arnavutluk'taki eylemleri İngiliz bakanlarını paskalya tatilini tamamıyla karıştırdı. Chamberlain bugün balık avına
gittiği İskoçya'dan döndü ve evinde yapılan toplantılar ve konferanslar bütün gün boyunca sürdü. Bana ulaşan eksik bilgilerden
çıkarılabildiği kadarıyla Polonya'ya verilen güvencelerin aynının Yunanistan ve Türkiye'ye verilmesi tartışılmış, ayrıca bir İngiliz
filosunun Korfu'ya gönderilmesi düşünülmüştür.
İngiliz hükûmetinin, gözüktüğüne göre yukarıda adı geçen iki ülkeden yana gösterdiği isteğin tersine, Romanya ile yapılacak
görüşmeler ertelenmektedir. Benim izlenimlerime göre İngiliz hükûmeti Romanya'ya güvenceler verilmesini çıkmaza sokacak ya
da en azından mümkün olduğu kadar geciktirecek makul bir bahane aramaktadır. Böylelikle Hitler'e Macaristan ve Romanya
içinden geçip SSCB sınırına kadar uzanan serbest bir ''koridor'' bırakmaktadır. Chamberlain ve Bonnet (*) Hitler'in Sovyet
Ukraynası'na doğru yöneltilmesi umutlarını henüz yitirmiş değiller. Simon'un (**) Kabine'de birçok kez İngiliz çıkarlarının
savunma hattının Balkanlar'dan değil de Türkiye, Mısır, vd. üzerinden geçmesi gerektiği görüşünü savunduğunu biliyorum.
BÜYÜKELÇİ

 SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNİN
FRANSA'DAKİ SOVYET BÜYÜKELÇİSİNE
MEKTUBUNDAN BİR BÖLÜM
11 Nisan 1939
Halifax gibi Bonnet'nin de sizinle siyasal durum hakkında zaman zaman görüşmesinin nedeninin muhalefete ''SSCB'yle temas
ve danışma halinde olduğu'' yanıtını verebilmek olduğu görüşündeyiz. Bonnet Polonya, Romanya veya herhangi bir Doğu
Avrupa ülkesine yardım etme konusunda bir zamanlar Çekoslovakya için olduğu kadar isteksiz ve bizimle görüşmelerinde de
bizim yardıma katılma konusundaki isteksizliğimizi söz konusu etme fırsatını sağlamaya çalışıyor. Bu nedenle ona eylülde
yaptığı gibi yanıtlarımızı kendi edilginlik ve teslimiyetçi tutumunu haklı göstermede kullanamayacağı şeklinde bir karşılık vermek
gerekiyor. Ancak bu, onun belirsiz atıflarına somut önerilerle ya da tutumumuzu açığa vurarak karşılık vermemiz gerektiği
anlamına gelmez. Gerçekten de, bizimle ortak bildirgeden sonraki görüşmelerinde İngilizler ve Fransızlar hiçbir somut öneri ya
da antlaşmaya atıfta bulunmadılar. Bu görüşmeleri tahlil edersek, bizimle hiçbir antlaşmaya girmeksizin ve bize karşı hiçbir
taahhütte bulunmaksızın bizden bir tür bağlayıcı vaad istedikleri ortaya çıkar. Tüm dünyanın huzurunda ve daha resmî olarak da
İngiltere ve Fransa karşısında Polonya ve Romanya'ya ilk istedikleri an ve kendilerinin tayin edecekleri şekilde yardım etmeyi
taahhüt etmemizi beklemektedirler. Ancak neden böylesi tek taraflı yükümlülüklere girelim? Polonya ve Romanya'yı Almanya'ya
karşı korumamızın kendi çıkarlarımıza olduğu söyleniyor. Ancak biz daima çıkarlarımızın farkındayızdır ve onların gerektirdiği
şekilde davranırız. Şu halde kendimizi neden, taahhütlerden hiçbir fayda sağlamayacak şekilde, peşinen bağlayalım.
Son İngiliz-Fransız şamatasından şimdiye değin tek fayda sağlayan, Hitler'le görüşmelerde artık daha sağlam bir konum
edinen ve Letonya ve Baltık alanı pahasına pazarlığa girebilen Beck oldu. Hem Almanya (Koridor ve Danzig'in yeniden
kazanılması) hem de Polonya'nın yıkıcı iştahlarının bir ve aynı anda doyacağı bir sırada bu saldırganlıkla nasıl bir mücadeledir?
Dahası, İngiltere Polonya'ya kayıtsız şartsız yardım taahhüdünde bulunmakla, Polonya'yla bize karşı bir antlaşmaya girmiştir.
Doğru, Polonya'ya saldırmak niyetinde değiliz; ancak İngiltere'yle antlaşma Polonya'nın SSCB karşısındaki konumunu
güçlendirmekle, düşmanca bir eylem olmaktadır.
Size Ankara'daki Romanya elçisinin sözleriyle ilgili bir telgraf gönderdim. Ne yazık ki, bir yerden diğerine aktarılma süreci
içinde bu sözler açıkça çarpıtılmıştı. Ancak Türk Elçilik Sekreterinin bize ilettiği versiyonu kabul edecek olursak İngiltere ve
Fransa, bizzat Polonya'nın sözlerine göre salt SSCB'ye karşı imzalanmış olan Romanya-Polonya Antlaşmasına katılmaya hazır
gözüküyorlar. Bu antlaşmanın şimdi Almanya'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesine karşın, halen Romanya'nın bize karşı
müttefikler bulduğu ve Besarabya sorunundaki konumunu güçlendirdiği anlamına gelir. SSCB'yle İngiliz-Fransız ''işbirliği''nin
sonucu budur.
Bonnet'nin bizimle ve İngiltere'yle birlikte ve Polonya hariç tutulmak üzere üçlü bir bildirge imzalamaya hazır olduğunu bildirir
demeci bir anlam taşımamaktadır. İngiltere'nin bunu kabul etmeyeceğini bilerek ve bildirgenin bizim için de kabul edilmez
olduğunu varsayarak böylesi cömert açıklamalarda bulunmak Bonnet için kolaydır.
Arnavutluk'un işgaline ilişkin olarak ortaya çıkan yeni sorunlara gelince, bildiğimiz tek şey, gazete haberlerinin aksine, İngiliz
hükûmetinin Yunanistan'a henüz hiçbir güvence vermediğidir. Yalnızca Korfu ve diğer Yunan adaları işgal edilirse tarafsız bir
seyirci tutumunu benimseyemeyeceğini belirtmiştir. Bir başka versiyona göre, böylesi bir işgali düşmanca bir eylem
addedeceğini belirtmiştir.
François-Pancel (*) önceden Berlin'den yürüttüğü taktikleri şimdilerde Roma'dan yürütmektedir. İtalya'yla erken bir anlaşma
sağlamaya uğraşırken, mesajlarında İtalyan askerî hazırlıklarını açıkça abartarak Fransız hükûmetini korkutmaya çalışıyor.
Türk kaynaklarından İtalya'nın Fransa'nın Suriye mandasından vazgeçerek çekilmesi, böylece Suriye'nin İtalya'ya
bağlanmasını önerdiği yolunda haberler aldık. Fransa bu öneriyi reddetti. Bunun ne kadar doğru olduğunu öğrenmek ilginç
olacaktır.
 LİTVİNOV

 İNGİLİZ HÜKUMETİNİN YUNANİSTAN VE
ROMANYA'YA VERİLEN GÜVENCELER
HAKKINDAKİ BİLDİRİSİ (*)
13 Nisan 1939
Majestelerinin hükûmeti, Akdeniz ve Balkan Yarımadası'ndaki status quo'nu zor ya da zor tehdidiyle bozulmasından
kaçınmaya en büyük önemi vermektedir. Sonuç olarak şu karara varmışlardır: Yunanistan veya Romanya'nın bağımsızlığını
açıkça tehdit eden herhangi bir eylemin vukuunda ve Yunan veya Romanya hükûmetlerinden birinin ulusal kuvvetleriyle
direnmeyi hayati saymaları halinde majestelerinin hükûmeti Yunan veya Romanya hükûmetlerine verebileceği bütün desteği bir
an önce vermeye kendilerini sorumlu hissedeceklerdir. Bu bildiri doğrudan ilgili ülkeler ve diğerlerine, özellikle Yunan
hükûmetiyle yakın ilişkileri bilinen Türkiye'ye iletilmektedir. Fransız hükûmetinin de bugün öğleden sonra benzer bir açıklama
yapacağını sanıyorum.

Documants On British Foreign Policy, 1919-1939.
Üçüncü dizi, Cilt V, Londra, 1952, s. 197.
S. 269 / NO. 166

SSCB HALK KOMİSERLERİ KONSEYİ
BAŞKANINDAN TÜRKİYE'DEKİ SOVYET
MASLAHATGÜZARINA
TELGRAF
15 Nisan 1939

Bunu Türkiye Cumhurbaşkanı Bay İnönü'ye şahsen iletiniz:
Molotov şunları size bildirmek üzere bana yetki vermiştir:
Balkanlar ve Karadeniz bölgesinde biçimlenen yeni duruma bağlı olarak Türkiye ve SSCB temsilcileri arasında karşılıklı
danışmalarda bulunmak ve saldırıya karşı mümkün savunma tedbirlerini belirlemek uygun olacaktır.
Eğer Türk hükûmeti de böyle bir hareketi uygun buluyorsa, temsilcilerin toplantı yer ve zamanları üzerine anlaşılabilir. Biz kendi
açımızdan Tiflis veya Batum'u öneririz. Meseleyi ertelemek yerine mümkün derecede hızlı bir biçimde sürdürmek arzu
edilmektedir. Bir cevap bekliyoruz.
V. MOLOTOV
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİ İLE
İNGİLTERE'NİN SSCB BÜYÜKELÇİSİ
ARASINDAKİ GÖRÜŞMENİN MUHTIRASI
17 Nisan 1939
1. Seeds 22.00'de beni görmeye geldi ve oyunun sonunu görmesine imkân bırakmayacak şekilde kendisini tiyatrodan
çağırtmış olmam karşısındaki hoşnutsuzluğunu hiçbir şekilde gizlemedi. Bu nedenle ilkin önerimi soğuk bir şekilde karşıladı (*).
Ancak dinledikçe ilgisi arttı ve nihayet öneriyi çok ilginç bulduğunu, derhal Londra'ya ileteceğini söyledi. Seeds, Fransız önerisi
konusunda, Payart'ın (**) kendisine söylediği gibi Fransızların İngiliz önerisini desteklediğini belirtti. İngiliz önerisine ilişkin olarak
Payart'ın bize hükûmetinin kendi önerisini geri çekmediğini belirtmiş olması dikkatimi çekti. Önerimizi tekil bileşiklerine ilişkin
olarak Seeds'in sorularına cevaben aşağıdaki açıklamaları yaptım:
2. Bileşik. Bize karşılıklı yardım zorunluluğunu öneren, Bonnet'nin kendisiydi. Ve İngiliz önerisi tüm Batılı komşularımız ve
güvenceden söz etmekteydi. Dahası, Sir John Simon'un parlâmentoda bir parlâmenterin sorusuna cevaben söylediği, İngiliz
hükûmetinin SSCB'yle askerî ittifak önerisini reddetmeyeceği yolundaki sözlerini hesaba katmıştık.
3. Bileşik. Tecrübeler, askerî yükümlülüklerin mütekabil ve kesin tanımlarıyla güçlendirilmeyen karşılıklı yardım paktlarının
etkisiz olduğunu göstermektedir. SSCB, Fransa ve Çekoslovakya arasındaki paktlarda böylesi tanımların tutunmayışı, kuşkusuz,
Çekoslovakya'da olup bitenlerde olumsuz bir rol oynamıştır.
4. Bileşik. Chamberlain'in parlamentoda Polonya'ya yardım konusundaki konuşması kuşkusuz Polonya üzerinde dolaşan
Alman tehdidine bağlanmaktadır. Ancak konuşma genel olarak saldırganlık üzerineydi ve Polonyalılar bunu SSCB'ye karşı bir
yardım vaadi olarak yorumlayabilirlerdi. Polonya'ya saldırmaya niyetli değilsek de, İngiltere ve Polonya arasında aleyhimizde bir
anlaşmayı bizimle İngiltere arasındaki, şimdilerde önerilen ilişki tarzıyla uyuşmaz kabul etmekteyiz.
8. Bileşik. Türkiye'yle bir anlaşmaya son derece istekliyiz. Onu önerdiğimiz genel anlaşmanın tarafları arasına dahil etmiyoruz,
çünkü Türkiye Romanya hariç herhangi bir komşumuza ne yardım edebilecek durumdadır, ne de bunu kabul eder. Bu nedenle
Türkiye'yle özel bir anlaşma gereklidir. Ayrıca bizzat İngiliz Büyükelçisi İngiltere ile Türkiye arasında bir çeşit anlaşma üzerine
görüşmelerin şimdiden başladığını söyledi.
Seeds, eşini bıraktığı tiyatroya dönmek için acele ediyordu, (bu nedenle de -ç.) uzun bir görüşmeye girme isteğini göstermedi.
LİTVİNOV

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNİN
İNGİLTERE'NİN SSCB BÜYÜKELÇİSİNE
SUNDUĞU ÖNERİ (*)
17 Nisan 1939
Fransız önerisini ilkede kabul edilebilir gördüğümüz ve Bay Bonnet'nin fikrini yaygınlaştırmak ve üç devlet arasındaki ilişkileri
sağlam bir temele oturtmak istediğimizden, İngiliz ve Fransız önerilerini, aşağıdaki öneriler biçiminde birleştirerek İngiliz ve
Fransız hükûmetlerinin ilgisine sunmaya istekliyiz.
1. İngiltere, Fransa ve SSCB'nin birbirleriyle, anlaşmaya taraf devletlerden birine karşı Avrupa'da bir saldırı vukuu halinde,
askerî de dahil olmak üzere karşılıklı olarak her türlü yardımı yapmayı zorunlu kılacak beş ya da on yıllık bir anlaşmayı
imzalamaları.
2. İngiltere, Fransa ve SSCB'nin, bir saldırı halinde Baltık Denizi'yle Karadeniz arasındaki ve SSCB'ye sınırı olan Doğu Avrupa
dvletlerine, askerî de dahil her türlü yardımı taahhüt altına almaları.
3. İngiltere, Fransa ve SSCB'nin 1. ve 2. paragraftaki koşulların yerine getirilmesinde her ülkenin sağlayacağı askerî yardımın
ölçü ve biçimlerini en kısa zamanda da tartışarak karara bağlaması.
4. İngiliz hükûmetinin Polonya'ya vaadettiği yardımın sadece Almanya tarafından gelebilecek saldırıya ilişkin olduğunu
açıklaması.
5. Polonya ve Romanya arasında var olan İttifak Antlaşması'nın, Polonya ve Romanya'ya yönelik her türlü saldırı durumu için
geçerli olduğunun açıklanması ya da SSCB'ye karşı olduğu gerekçesiyle feshi.
6. İngiltere, Fransa ve SSCB'nin düşmanca tavırların ardından birbirinden ayrı olarak ve üç devletin de ortak rızası olmaksızın
saldırganlarla ne türlü olursa olsun görüşmeye girmemeleri ve barış antlaşması imzalamamaları.
7. Yukarıda belirtilen çizgide bir antlaşmanın 3. paragrafa uygun olarak geliştirilecek bir konvansiyonla aynı anda imzalanması.
8. İngiltere. Fransa ve SSCB'nin özel bir karşılıklı yardım antlaşması için Türkiye'yle birleşik görüşmelere girmesinin
gerekliliğinin kabul edilmesi.

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNNİ
TÜRKİYE'NİN SSCB BÜYÜKELÇİSİYLE
GÖRÜŞME MUHTIRASINDAN BÖLÜM
21 Nisan 1939
Apaydın birkaç gün önce kendisinden rica ettiğim bilgiyi önceki gün edinebildiğini söylemek için geldi. Özet olarak şöyle:
Ayın 15'i civarında, İngiliz Büyükelçisi Türkiye'yle, Türkiye'nin bağımsızlık ve çıkarlarına karşı bir saldırıya da doğrudan veya
dolaylı bir tehdit vaki olması halinde İtalya'ya karşı bir ittifak oluşturmayı önerdi. Türkiye kendini savunması halinde İngiltere onu
elindeki tüm araçlarla destekleyecekti. Türkiye de benzer biçmide İngiltere'nin İtalya ile savaşa girmesi halinde onun yardımına
koşmalıydı. Uzmanlar böylesi bir yardımı gerektirecek durumları daha ayrıntılı biçimde tartışacaktı. Ardından İngiltere'den eski
öneriyi yardımın Almanya'dan gelecek tehdidi de kapsaması şeklinde genişleten bir başka öneri geldi.
Türkiye bu öneriyi kabaca aşağıdaki sözlü cevabı verdi. Mihver'in şiddet eylemlerinin küçük ülkeler için büyük bir tehlike teşkil
ettiği yolundaki İngiliz görüşünü desteklemektedir. Türkiye, çıkarları doğrudan etkilenmese de, Mihver'in Avrupa'da
hegemonyayı elde etme politikasına karşı mücadele etmeyi görev saymaktadır. Özellikle, Akdeniz'de bir İtalyan hegemonyası
olasılığı Türkiye için, İngiltere için olduğundan çok daha büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Dolayısıyla, Türk politikası İngiliz
politikasına paralel düşmekte ve onunla uyum göstermektedir. Ancak, nihai bir cevap vermeden önce Türkiye birkaç noktayı
açıklığa kavuşturmak arzusundadır. Türkiye Mihver devletlere karşı kesin bir tutum takınırsa onlar da baskılarını ilk elde
Boğazlara yönelteceklerdir. İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği tarafından Türkiye'ye nasıl bir yardım yapılacağının bilinmesi
önemlidir. Şimdiye dek Türkiye'ye bu konuda herhangi bir şey intikal etmemiştir. Ayrıca Sovyetler Birliğinden de cevap
alamamıştır (hangi sorunun sözkonusu olduğu anlaşılamamaktadır). Türkiye Boğazları korumak gibi ağır bir görev
üstleneceğinden, Romanya'ya yardm yapabilecek durumda olmayacaktır. Ayrıca, Türkiye'nin İngiliz-Fransız blokuyla işbirliğinin
Bulgaristan'ı daha uzlaşmaz bir tutuma itip itmeyeceğinin düşünülmesi de gerekmektedir; böyle bir durumda Türkiye,
Balkanlar'da Bulgaristan'la Romanya arasında aracı rolü oynama olasılığından yoksun kalacaktır. Dahası, Hitler Türkiye'ye 25-
30 cm. çaplı motorize sahil topu vermeyi vaadetmiş, Türkiye de bunlar için Çekoslovak fabrikalarına siparişte bulunmuştu.
Türkiye, İngiliz-Fransız blokuna katılırsa bunları elde edebilecek midir? Bu konuda İngiltere'nin tavsiyesi nedir? (yani İngiltere bu
silâhların yerine başkalarını önerebilecek midir?)
Apaydın'a, SSCB'nin Türkiye'ye Boğazlar'da destek sağlaması konusundaki niyetlerini ve Türk cevabı konusundaki
görüşlerimizi öğrenmesi için talimat verilmişti; çünkü Türkiye her durumda Boğazların korunmasında SSCB'nin işbirliğini
sağlamayı istemekteydi.
Apaydın'a verdiği bilgiler için teşekkür ederek bunları hükûmetime ileteceğim konusunda söz verdim, ardından da Türkiye'yle
Potemkin yoldaşın Ankara'ya ziyaretleri ve son ziyareti konusundaki yazışlarımız hakkında onu kısaca bilgilendirdim.
LİTVİNOV

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNİN SSCB'NİN FRANSA BÜYÜKELÇİSİNE GÖNDERDİĞİ
MEKTUPTAN BÖLÜMLER
25 Nisan 1939
(...) Türkiye'nin yakınlarda İngiltere'den ikili bir pakta girme önerisi almış olduğunu bildirmek isterim. Buna göre İtalya'dan
gelecek ''doğrudan veya dolaylı bir tehdit'' karşısında İngiltere Türkiye'nin yardımın gelecek, keza İngiltere İtalya'yla savaşa
girerse Türkiye de onun yanında yer alacaktır. Bu öneri sonradan bu pakt Almanya'ya karşı bir saldırıyı da kapsayacak biçimde
genişletildi. Bu öneride yer alan kelimeler dikkate değer. Türkiye açısından İngiliz yardımı gelmesi için bir saldırı vaki
olmamalıdır. Ancak İngiltere'ye bir saldırı olmasa, yani İngiltere Fransa'ya karşı bir hareketi sonucu ya da herhangi bir başka
nedenle ona saldırırsa dahi bu ülkeye yardım edilecektir. Türkiye verdiği cevapta İngiltere'nin genel bir saldırı karşısındaki
tutumuyla dayanışmasını ve küçük uluslara yardım edilmesinin gerekliliğini ifade etti. Türkiye'nin İngiliz-Fransız blokuna
katılması durumunda Mihver'den gelecek saldırı özel bir kuvvetle Boğazlara yönelebilir; bu nedenle Türkiye İngiltere, Fransa ve
SSCB'nin kendisine vereceği yardımın belirlenmesini istedi. Aynı zamanda, öneriyi kabul etmezden önce birkaç konu üzerinde
daha durdu. Türkiye bu öneri hakkında bizim tutumumuzun da ne olduğunu sordu, biz ise Balkan sorunu ve Bulgaristan'ın antifaşist
bloka çekilme ihtimali üzerine daha ayrıntılı bilgi edinmek istediğimizden Türk hükûmetinden bize bir temsilci (*)
göndermesini istedik, ancak Potemkin Yoldaşı da Ankara'ya göndermeye karar verdik. (...)
LİTVİNOV

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSER VEKİLİNDEN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
Ankara, 30 Nisan 1939
25 Nisan tarihli Türk önerilerinde yer alan bazı noktalar hakkında Saraçoğlu'nun talimatı üzerine Menemencioğlu'nun bize
vermiş olduğu açıklamaları iletiyorum:
1. Menemencioğlu, Türkiye ve İngiltere'nin her durumda ve her yerde İtalya'ya karşı birbirlerine yardım etmeyi taahhüt
ettiklerini kesinlikle teyid etmektedir; hatta Türklerin veya İngilizlerin İtalya'ya karşı ondan bir saldırı gelmesini beklemeksizin
askeri eylemlere girişmeyi gerekli görmesi hali dahi bu durumun dışında tutulmamıştır.
2. Türkiye Almanya'ya karşı ancak Alman saldırısının kendisine doğrudan bir tehdit oluşturması halinde bir harekete girecektir.
3. Türkiye ile SSCB arasında karşılıklı yardımla ilgili olarak Menemencioğlu Türkiye'nin görüşünün İngiltere'yle SSCB arasında
bir karşılıklı yardım antlaşması imzalanmasının gerektiği şeklinde olduğunu belirtti. Bu antlaşmanın şartlarının kararlaştırılması
SSCB ve İngiltere'ye aittir. Türkiye'nin Sovyetler Birliği'yle anlaşması, Menemencioğlu'nun kanısınca, Boğazlar, Karadeniz ve
muhtemelen Balkanlar'da karşılıklı yardım yükümlülüklerini içerebilir.
4. 25 Nisan tarihli Türk cevabının 5. maddesinde öngörülen iktisadi ve mali yardım ve bunun yanı sıra askeri ikmallere ilişkin
olarak Menemencioğlu, Türkiye'ye yapılacak iktisadi yardımın Almanya'nın satın almadığı Türk mallarını İngiltere'nin satın
alması biçiminde olabileceğini açıkladı. Türkiye'nin parasal yardıma da ihtiyacı vardır ve askeri ikmaller ise hayatidir. İngiltere
Türkiye'nin bütün bu hususlardaki somut taleplerini taahhüt edene değin karşılıklı bir yardım antlaşması imzalanamaz. Bu
nedenle İngiltere'yle ilkede antlaşma yapıldıktan sonra, Türkiye'yi neyi ne miktarlarda verebileceğini belirlemek için özel bir
komisyon kurulması gerekmektedir. Menemencioğlu'nun ifadesiyle, Türkiye ''paranın önüne konmasını'' talep edecektir.
Dün İsmet'i ziyaretim sırasında Saraçoğlu Türk önerilerinin metnini bana vereceğine söz verdi. Bu sabah Menemencioğlu'ndan
bir mesaj aldık ve resmi tatil olması nedeniyle daktilo bulunamadığını ve belgelerin ancak yarın hazır olabileceğini öğrendik.
Menemencioğlu karşılık olarak bizden kendisine İngiltere ve Fransa'ya yaptığımız önerilerin bir kopyasını vermemizi rica etti.
POTEMKİN

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSER VEKİLİNDEN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
Ankara, 3 Mayıs 1939
Çin Büyükelçisi Toung beni görmeye geldi ve Viyana'da bulunduğu sıralardan beri tanıdığı Von Papen (*) ile aralarında geçen
bir konuşmadan söz etti. Papen, Toung'a, Çekoslovakya'nın işgal edilmesinde ve Anschluss'un hazırlanmasında çok aktif rol
oynadığını söylemiş. Kendi sözcükleriyle, Papen Türkiye'ye (bu ülkenin - ç.) Mihver ve karşıt kamptaki devletler arasındaki
tarafsızlığını sağlamak göreviyle gelmiştir. Almanya İngiltere'den tek bir şey istemiştir: Doğu Avrupa'da ve Balkanlar'da hareket
özgürlüğü. Papen Toung'a, sözde benim buraya neden geldiğimi ve Türklerle ne üzerine anlaşma yaptığımızı öğrenmesi için
ricada bulunmuş. Bu Çinli'ye hiç güvenmediğimi söylemeliyim.
POTEMKİN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSER VEKİLİNDEN
SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERLİĞİNE
TELGRAF
Ankara, 5 Mayıs 1939
Bugün Terentyev ve ben, İsmet İnönü tarafından Saraçoğlu'nun da hazır bulunduğu (bir görüşmeye - ç.) kabul edildik.
Konuşmamız aşağı yukarı bir buçuk saat sürdü. İsmet, Ankara'daki görüşmelerimizin olumlu sonucuna işaret ederek başladı.
Seçmiş olduğumuz temas yöntemi için Sovyet hükûmetine teşekkürlerini iletmemizi rica etti. Sovyet-Türk dostluğunun yeni bir
aşamaya girdiğine inanıyor. Türk hükûmeti Sovyet hükûmetinin Türkiye'nin İngiltere'yle görüşmelerine ve özellikle Akdeniz'de
karşılıklı yardım temelinde düşünülen İngiliz-Türk antlaşmasına karşı tutumundan son derece hoşnut kalmıştır. İsmet'in
görüşüne göre bu antlaşma, saldırganlığa karşı Balkan ülkelerinin toparlanması gibi, Mihver'i ezebilir ve genel barışı kurtarabilir.
Bu bağlantıda en fazla öneme sahip olan Bulgaristan'dır. Tereddüt göstermesine ve kralın kişisel direnmesine rağmen
Dobruca'nın Bulgaristan'a bırakılması için Romanya'yı ikna edici her türlü gayret gösterilmelidir. Bu yapılabilirse, o zaman en
azından Bulgaristan'ın tarafsızlığı garanti edilebilir. Bulgaristan'ın durumuyla ayrılmaz bir biçimde bağlı olan, Yugoslavya'nın
kaderidir. Yugoslavya, İtalya ve Almanya'nın ''kucağında zayıf düşmüştür''. Bulgaristan'ın Balkan Antantı'na (*) girdiğini görürse
aktif bir biçimde kendi özgürlüğünü korumaya başlayacaktır. İsmet özellikle benim Sofya'ya uğramamı ve Kiosseivanof'a (**)
hiçbir zaman ve hiçbir durumda SSCB'nin Türkiye'nin karşısına konulamayacağını ve ülkelerimizin en yakın işbirliği olmadan
Balkanlar'da barışın güvence altına alınamayacağını çok açık olarak bildirmemi rica etti. Eğer Bulgaristan Alman baskılarına
boyun eğerse bağımsız bir devlet ve özgür bir ulus olarak yok olacaktır.
Büyük batılı devletlerin konumuna değinirken, İsmet, onların ilk zamanlar Doğu Avrupa'daki Alman yayılmasına karşı çıkmada
başarısız kalmalarının yanı sıra, bunda askeri çatışmadan kaçınmanın da bir yolunu gördüklerini, böylelikle Almanya'nın
doğudaki çatışmalarla kendi kendini yıpratacağını ve (böylelikle de - ç.) Avrupa'nın kaderinin ustaları ve hakemleri rollerini
güvenceye alacaklarını düşündüklerine işaret etti. Ancak, İngiltere ve Fransa yanlış hesap yapmıştı. Almanya'nın Avusturya,
Çekoslovakya ve Klaipeda'yı ele geçirmesinden ve İtalya'nın Arnavutluk'u işgal etmesinden sonra, büyük batılı devletlerin
hareketsiz kalacağına ikna olan küçük uluslar bütün yardım umutlarını kaybettiler ve saldırganlara boyun eğmeye hazırlandılar.
İsmet'e göre Fransa ve İngiltere bu durumun kendileri için çok büyük bir tehlike olduğunu anlamaya başlamışlardı. Almanya'nın
SSCB'ye saldırması için hiçbir neden yoktur. Dahası, Sovyetler Birliği Almanya'dan sınır boyu ülkeleriyle muhafazalıdır.
Avrupa'nın doğu bölgesindeki ''nüfus alanları''nın ele geçirilip ekonomik güçlerinin ve askeri potansiyellerinin çok fazla
arttırılmasıyla Almanya ve İtalya kendilerini hızla batılı devletlere yönelteceklerdir. Türk askeri çevreleri en yakın tehlikenin
Fransa'yı tehdit ettiğine inanıyorlar. İngiltere ve Fransa saldırganlara karşı örgütlenmeyi kararlaştırdılar. Polonya ve Romanya'ya
güvenceler verdiler. Türkiye ve SSCB ile görüşmelere başladılar. İsmet'in görüşüne göre SSCB bu işbirliği teklifini
reddetmemelidir. (SSCB'nin - ç.) kendini tecrit etmesi, barış davasına hesaplanamayacak ölçüde zarar verebilir. Dünya
kamuoyunu şunu anlamalıdır ki, Avrupa'da hiçbir önemli dış politika sorunu Sovyetler Birliği katılmaksızın sonuca bağlanamaz.
Türkiye'nin tüm gayretleri bu amaca yöneltilmiştir.
Türkiye 25 Nisan belgesinde kararlaştırılan ve Fransız ve İngilizler'e yapılan Sovyet önerileriyle temelde çakışan son
programını uygulamaya sokmanın yollarını arayacaktır (*). Ancak Fransa ve İngiltere çok yavaş bir başlangıç yapıyorlar ve çok
küçük adımlarla ilerliyorlar. Bu sıralarda SSCB ile açık bir ittifakı sonuçlandırma konusunda halen karar almış değiller. Ancak
saldırganlara karşı ortak mücadelede Sovyetler Birliği'nin yanında olmaları zorunludur.
Bu arada, General Weygand (**) ile konuşmalarında İsmet, Fransa'nın SSCB'nin desteği olmaksızın Almanya'ya karşı kendini
koruyamayacağını ileri sürmüş. SSCB'nin Doğu Avrupa'da ve Balkanlar'da saldırganlığa karşı savunmanın örgütlenmesine
katılmasının belirleyici bir faktör olacağı konusunda daha başka nedenler de vardır.
İsmet, Karadeniz Paktı konusuna da değindi. Bu sorunu bütün samimiyeti ve ciddiyeti ile ele alacağına söz verdi. Türkiye'nin
kendisi için bu sorun lehte ve kolayca çözümlenmelidir. Üstesinden gelinmesi gereken sadece iki güçlük vardır. İlk olarak,
Romanya'nın Bulgaristan ile uzlaşması gerekmektedir. İkinci olarak, Karadeniz antlaşması Balkan Paktı'yla birlikte yapılmalıdır.
Türk hükûmeti bütün bu sorunların halledilmesi için yollar aranmasında her türlü gayreti gösterecektir. Ancak Karadeniz
Paktı'nın nihai sonuçlanması SSCB ile Türkiye'nin İtalya ve Almanya'ya karşı ortak savunma açısından Fransa ve İngiltere'yle
antlaşmalar yapma gereksinimini ortadan kaldırmaz.
İsmet, Türkiye'nin Almanya'nın saldırısına uğrayabilecek ilk ülke olabileceğini kabul ediyordu. Böyle bir saldırının büyük bir
ihtimalle Romanya ve Bulgaristan yoluyla Kuzey'den gelebileceğinde Sovyet hükûmetiyle mutabıktı. İsmet için böylesi bir
durumda Sovyetler Birliğinin yardımının ne olabileceğinin önceden bilinmesi çok önemlidir. İngiltere ve Fransa Türkiye'ye bir
hayli vaadde bulunuyorlardı; ancak niyetleri ne kadar iyi olursa olsun, Türkiye ile Batı arasındaki ulaşımı kesebilecek bir savaşın
çıkması halinde Türkiye'ye yardım sağlayabilecek bir durumda olamayacaklardı. İsmet, Erzurum ve Sarıkamış üzerinden
Türkiye ve SSCB arasındaki demiryolu bağlantısına büyük umutlar bağlıyordu. Ancak, bu da yetersizdi. Türkiye'nin silâh, insan
gücü, hava ve deniz kuvvetleri biçiminde yardıma ihtiyacı vardı. Askeri yardım konusundaki sorusuna bir cevap beklerken,
İsmet, Sovyet hükûmetinden bazı temel maddelerin satışı konusunda Türkiye'nin ricasını karşılamasını istemektedir. Bu
maddelerin bir listesi Apaydın'a çoktan iletilmiştir. Maliye Bakanı özellikle Türkiye'ye 20.000 ton şeker satılması konusundaki
talebi kuvvetle destekliyordu. Daha önemli askeri ikmallere gelince, Türkiye'nin tanklara, uçaklara, tanksavar toplarına,
kamyonlara, traktörlere ve de en önemlisi petrole ihtiyacı vardı. İsmet, bunun büyük miktarlarda olması gerekmediğini, yalnızca
Türkiye'nin halen elindekilerin yenilenmesi biçiminde olabileceğini açıkladı. Eğer Türkiye, Sovyetler Birliğinden böylesi bir
yardımın geleceğini güvnceye alırsa faşist Almanya ile bir çatışmaya girmekten kaçınmayacaktı.
İsmet, İngilizlere Türkiye'nin ikili Sovyet-Türk Paktı'nı sonuçlandırması gerektiğini düşündüğünü söylemiş bulunuyordu.
Gerçekte Türkiye ile SSCB'nin zaten müttefik olduklarına inanmaktaydı. Bu ittifaka iki hükûmetin de gerektiğini düşündüklerinde,
meşru bir biçim verilebilirdi. Sonuç olarak İsmet, çok müteşekkir bir biçimde içten teşekkürlerinin, Türkiye'ye gösterdikleri güven
ve dostluktan dolayı ve Ankara'daki son konuşmalarda sergilenen içtenlik ve açıklık için Stalin, Molotov, Voroshilov ve Kalinin
Yoldaşlara iletilmesini rica etti.
POTEMKİN

ABD'NİN FRANSA MASLAHATGÜZARININ ABD DIŞİŞLERİ BAKANINA MEKTUBU
24 Haziran 1939
Efendim: Polonya'nın aleyhine ikinci bir Münih oluşturulduğu izlenimindeyim. Daladier (*) ve Fransız hükûmetinin resmî
konumu, tabii ki, Fransa'nın Polonya'yı, hayati çıkarlarına yönelik bir saldırıya karşı direnişinde destekleyeceği biçimindedir.
Dahası, Almanya'nın Fransız ve İngilizlerin daha fazla ''tavizlerine'' imkân vermeyecek bir ağırlıkta Danzig sorununu halletme
girişiminde bulunması mümkündür. Bununla birlikte geçen eylülde işlerlikte olan pek çok etkinin şu sıralarda yeniden ortaya
çıktığını ve Almanya'yla bir kuvvet denemesinden kaçınılması ve gerekirse Danzig'in Sudetenland gibi elden gitmesine göz
yumulmamasını gerektirdiği konusundaki kanım güçlenmektedir.
Önceki izlenimlerimi güçlendiren etkenler arasında şunlar bulunmaktadır:
2. Avrupa'da devam eden gerginlik nedeniyle ortaya çıkan yıpranma duygusu. Bu, Fransızlarla konuşmalarım sırasında ortaya
çıkmaktadır. Son günlerde seçmenlerden askere çağrılan ihtiyatların daha ne kadar faal görevde kalacağı yolunda şikâyetli
sorular yöneltilen parlamento üyeleri Daladier hakkında soruşturmaya başladılar. Daladier Majino Hattı'nda silâh altında bulunan
ihtiyatları 1 Eylülde, diğer ihtiyatları da 1 Ekimde terhis etmeyi düşündüğünü açıkladı ve eğer koşullar elverirse bu tarihleri öne
alacağını ekledi.
2. Fransa'nın Danzig yüzünden savaşa sürüklenmemesi gerektiğini Fransız halkı zaman zaman dile getirmektedir. Böylesi
görüşler birkaç hafta önce ifade edilmiyordu. Polonya'nın Fransa'yı savaşa zorlamayı tasarladığı yolunda eleştiriler vardı.
3. Muhtemelen yaygın olan bir kanı da Danzig'in ve Koridor'un şimdiki durumunun yetersiz olduğu ve bunu devam ettirmek için
savaşa girmeye değmeyeceğidir.
4. Fransız hükûmet çevrelerinde Beck'e karşı derin hoşnutsuzluk ve güvensizlik.
5. Haftalarca süren tartışmalardan sonra İngiliz ve Fransız hükûmetlerinin Polonya'ya etkin bir mali yardım vermede ve silâh
sağlamadaki başarısızlığı.
6. Sovyetler Birliğiyle İngiliz-Fransız görüşmeleri muhtemelen suya düşecektir. Sovyetler Birliği ile anlaşmaya varmadaki
başarısızlık, ''tavizciler'' için Sovyetler Birliği de katılmazsa İngiltere ve Fransa'nın Polonya için savaşa giremeyeceği yolunda
yeni tartışmalar yaratacaktır.
7. Savaş durumunda Polonya'ya etkin askerî yardım sağlamanın imkânsızlığı. Fransa Siegfried Hattı'nı tek başına kırıp
geçmeye mecbur kalacaktır. İngilizlerin Baltık'a gemi gönderebileceği ise kuşkuludur. Tabii ki, uzun vadede Fransa ve İngiltere
kazanacaktır - ancak bu değer mi? (Böylesi ifadeler duyulmaktadır.)
8. Fransa'nın genel bir savaş durumunda İspanya'nın oynayabileceği rol üzerindeki endişesi.
9. Sürekli yeniden silâhlanmanın korkunç maliyeti ve Polonya, Romanya, Türkiye, Yunanistan, vd.nin yeniden silâhlanma
finansmanının yükü.
10. Uzak Doğu'daki gelişmelerin moral bozucu etkisi: İngilizlerin zayıflayan prestiji; savaş çıkması halinde Fransa'nın Uzak
Doğu İmparatorluğunun, en azından şimdilik yok olacağının fark edilmesi. Eğer Uzak Doğu'ya ilişkin İngiliz endişeleri, savaş
durumunda Polonya'ya İngiliz yardımını yalnızca iktisadî tedbirlerle, örneğin Almanya'ya ambargo uygulanması gibi kısıtlarsa,
bu Fransa'daki ''tavizcileri'' güçlendirir.
11. Etkili çevrelerdeki ısrarlı kanı, Fransa'nın sonunda Almanya'nın Sovyetler Birliğiyle bir çatışmaya gireceğine ve Fransa'nın
Majino Hattının gerisinde güvence altında kalabileceğine inanarak, Orta ve Doğu Avrupa'yı Almanya'ya terk etmesidir. Bu kanı
geçen Martın 15'ine kadar üstü örtülü bir biçimde sürdü. Ancak hâlâ devam etmekte.
EDWIN C. WILSON


SSCB'DEKİ İNGİLİZ VE FRANSIZ
BÜYÜKELÇİLERİNİN SSCB DIŞİŞLERİ HALK
KOMİSERİNE VERDİKLERİ BELGELER
1 Temmuz 1939
TASLAK MADDE I.
Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB, bu ülkelerden birinin gerek Avrupa devletinin bu üç ülkeden birine saldırı yöneltmesi sonucu,
gerekse, bu devletin anlaşmaya taraf ilgili ülkenin bağımsızlık ya da tarafsızlığını bir saldırı karşısında korumak zorunluluğunu
hissettiği başka bir Avrupa devletine karşı saldırısı sonucu bir Avrupa devletiyle düşmanlık havası içine girmesi hâhinde
birbirlerine derhal ve her türlü etkin yardımı sağlamayı taahhüt ederler.
Bu maddede sözü geçen yardım Milletler Cemiyeti ilkelerine uygun olarak, ancak cemiyetin öngördüğü işlemleri izlemeye veya
buradan gelecek bir hareketi beklemeye gerek duyulmaksızın verilecektir.

KAMUYA DUYURULMAYACAK ANTLAŞMA
TASLAĞI
Antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında, bugün aralarında imzalanan antlaşmanın birinci maddesinin şu Avrupa devletlerine
inhisar ettiği kararlaştırılmıştır:
Estonya, Finlandiya, Letonya, Polonya, Romanya, Türkiye, Yunanistan, Belçika, Lüksemburg, Hollanda ve İsviçre.
Yukarıdaki ülkeler listesi antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında varılacak mutabakat ile rvizyona tabiidir.
Bu ek antlaşma kamuya duyurulmayacaktır.

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNİN İNGİLTERE VE FRANSA'NIN SSCB BÜYÜKELÇİLERİNE
VERDİĞİ BELGELER
3 Temmuz 1939
MADDE I'İN TASLAĞI
Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB, aralarından birinin gerek bir Avrupa devletinin bu üç devletten birine saldırı yöneltmesi
sonucu, gerekse, bu devletin üç devletten birinin bağımsızlık ya da tarafsızlığını herhangi bir saldırı karşısında korumak
zorunluluğunu hissettiği başka bir Avrupa ülkesine karşı dolaylı ya da dolaysız bir saldırısı sonucu bir Avrupa devletiyle
düşmanlık havası içine girmesi hâlinde birbirlerine derhal ve her türlü etkin yardımı sağlamayı taahhüt ederler.
Bu maddede sözü geçen yardım Milletler Cemiyetinin ilkelerine uygun olarak, ancak cemiyetin öngördüğü işlemleri izlemeye
veya buradan gelecek bir hareketi beklemeye gerek duymaksızın verilecektir.
MADDE III'ÜN TASLAĞI
I. Maddeye uygun olarak derhal yardım sağlama (ilkesine -ç.) zarar getirmeksizin ve bunun daha iyi hazırlanabilmesi için
antlaşmaya taraf üç hükûmet uluslararası durum hakkında düzenli olarak danışmalarda bulunacaklar ve barışın çıkarları için
karşılıklı diplomatik desteğin hatlarını belirleyeceklerdir; I. maddede içerilen karşılıklı yardım yükümlülüklerini işlerliğe sokma
tehdidini arzeden koşulların ortaya çıkması hâlinde, aralarından birinin isteğiyle durumu incelemek ve karşılıklı yardım
mekanizmasının derhal işlerliğe konulacağı anı ve Milletler Cemiyetinin öngördüğü tüm işlemlerden bağımsız uygulanış tarzını
birlikte karşılaştırmak üzere hemen görüşmeye oturacaklardır.
PROTOKOL TASLAĞI
Antlaşmaya taraf üç hükûmet, aralarında bugün imzalanan antlaşmanın I. maddesini dolaylı ya da dolaysız saldırı durumunda,
dolaylı saldırı teriminden bir darbe (coup d'´etat) ya da saldırga lehine politika değişikliğinin anlaşılması kaydıyla, aşağıdaki
Avrupa devletlerine inhisar ettiğini kabul etmektedirler:
Estonya, Letonya, Finlandiya, Polonya, Romanya, Türkiye, Yunanistan ve Belçika.
Yukarıdaki ülkeler listesi antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında varılacak mutabakat ile revizyona tabiidir.
Bu ek antlaşma kamuya duyurulmayacaktır.

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİNDEN
İNGİLTERE VE FRANSA'DAKİ SOVYET
BÜYÜKELÇİLERİNE
TELGRAF
3 Temmuz 1939
Bugün son İngiliz-Fransız önerilerine cevabımızı verdim (*). Beş ülke ve üç Baltık devletinin adlarının yalnızca gizli bir
protokolde geçmesi, açık anlaşmada ise bu konunun genel bir biçimde formüle edilip belli ülkelere atıfta bulunulmaması
konusundaki İngiliz-Fransız önerisini kabul ediyoruz. Üç ülkeye daha -İsviçre, Hollanda ve Lüksemburg- güvence verilmesi
konusunda yeni İngiliz-Fransız önerisini reddettik; çünkü Sovyet hükümetinin poltikasını onaylayan Yüksek Sovyetin görüş ve
kararında onbir değil sekiz ülke ele alınmıştı. Protokole üç değil ama iki ülkenin -İsviçre ve Hollanda- daha eklenmesini kabul
edebiliriz; bu da sadece Polonya ve Türkiye'nin İngiltere ve Fransa'yla imzaladıklarına benzer bir karşılıklı yardım pıktını SSCB
ile de imzalamaları koşuluyla (mümkün olabilir -ç.). Bu da Polonya ve Türkiye SSCB'ye ilişkin olarak yardım yükümlülüğünü
kabul edeceğinden, bizim için işleri kolaylaştıracaktır. Bu olmaksızın (yukarıda adı geçen sekiz ülkenin dışında) yeni
yükümlülükler altına giremeyiz. Bugünkü konuşma bu sorun üzerinde yoğunlaştı.
Diğer değişiklik önerilerimiz şunlardı: İngiliz-Fransız-Sovyet Antlaşması yalnızca dolaysız değil, dolaylı saldırıyı da göz önünde
bulundurmalıydı. Ayrıca antlaşmada, derhal yardım sağlanması (ilkesi -ç.) ne zarar verilmeksizin karşılıklı yardım taahhüdünün
işlerliğe girmesini gerektirecek durumlarda İngiltere, Fransa ve SSCB arasında görüşmelerin yapılması sağlanmalıydı. Bunun
yanı sıra, karşılıklı yardımın sağlanması hazırlıklarının daha etkin kılınması amacıyla, antlaşmaya taraf üç hükûmet düzenli
olarak uluslararası durum üzerine istişarede bulunmalı ve barış yararına karşılıklı diplomatik desteğin hatlarını belirlemeliydi.
HALK KOMİSERİ

SSCB DIŞİŞLERİ HALK KOMİSERİ
TARAFINDAN İNGİLTERE VE FRANSA'NIN
SSCB BÜYÜKELÇİLERİNE VERİLEN SSCB,
İNGİLTERE VE FRANSA ARASINDA YAPILAN ANTLAŞMAYA EK MEKTUP TASLAĞI
9 Temmuz 1939
Antlaşmaya taraf üç hükûmet aşağıdaki görüşlerde mutabakata varmışlardır:
1. Bugün taraflarca imzalanan antlaşmanın birinci maddesi şu Avrupa devletlerine uygulanacaktır: Türkiye, Yunanistan,
Romanya, Polonya, Belçika, Estonya, Letonya, Finlandiya, İsviçre ve Hollanda.
2. Adı belirtilen son iki devlet (İsviçre ve Hollanda) ile ilgili olarak, antlaşma ancak Polonya ve Türkiye SSCB ile karşılıklı
yardım paktları oluşturdukları takdirde yürürlüğe girecektir.
3. ''Dolaylı saldırı'' ifadesi, yukarıda belirtilen devletlerden herhangi birinin bir başka devletten gelen zor tehdidi altında kabul
ettiği hareketleri kapsar ya da böyle bir tehdit olmaksızın, o devlete veya antlaşma taraflarından birine karşı saldırı amacıyla söz
konusu devletin kuvvetleri ve topraklarının kullanılması dahil ve bunun sonucu o devletin bağımsızlığını yitirmesini veya
tarafsızlığının bozulmasını içerir.
Yukarıdaki devletler listesi antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında varılacak mutabakat ile revizyona tabidir.
Bu ek antlaşma kamuya duyurulmayacaktır.

İNGİLİZ-FRANSIZ-SOVYET ANTLAŞMASI
Madde I
Birleşik Krallık, Fransa ve SSCB, aşağıdaki (nedenlerden -ç.) birinin sonucunda, bir Avrupa devletiyle çatışmaya girdikleri
takdirde, birbirlerine acilen bütün etkili yardımlarda bulunacaklarını taahhüt ederler.
1. O devlet tarafından bu üç ülkeden birine bir saldırı yöneltilmesi hali, ya da
2. O devletin antlaşmaya taraf ülkenin kendini bağımsızlık ve tarafsızlığını korumaya yükümlü olarak gördüğü herhangi bir
Avrupa devletine saldırısı.
Antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında yukarıda ikinci fıkrada geçen ''saldırı'' kelimesinin, söz konusu devlet tarafından bir
başka devletin zor tehdidi altında kabul edilen bir hareketi kapsaması ve bağımsızlığını veya tarafsızlığını terk etmesini
içerdiğinin anlaşılması gerektiği konusunda mutabakata varılmıştır.
Bu maddeye göre sağlanacak yardım Milletler Cemiyeti ilkelerine uygun olarak verilecek, ancak cemiyetin öngördüğü işlemleri
izlemeye veya buradan gelecek bir hareketi beklemeye gerek duyulmayacaktır.

İNGİLİZ-FRANSIZ-SOVYET ANTLAŞMASI
Protokol
Antlaşmayı taraf üç hükûmet aşağıdaki konularda mutabakata varmışlardır:
1. Bugün imzaladıkları antlaşmanın birinci maddesinin ikinci fıkrası şu Avrupa devletleri için uygulanacaktır: Türkiye,
Yunanistan, Romanya, Polonya, Belçika, Estonya, Letonya ve Finlandiya.
2. Yukarıdaki devletler listesi antlaşmaya taraf üç hükûmet arasında varılacak mutabakat ile revizyona tabidir.
3. Yukarıdaki listede adı geçmeyen bir Avrupa devletine karşı bir Avrupa devletinin saldırısı ya da saldırı tehdidi halinde,
antlaşmaya taraf üç hükûmet, herhangi birinin kendini yapmakla yükümlü hissedebileceği acil bir hareket karşısında ön yargılara
kapılmaksızın aralarından birinin çağrısı üzerine böyle bir hareketin karşılıklı olarak onaylanabilmesi görüşüyle derhal bir araya
gelip birbirlerine danışacaklardır.
4. Bu ek antlaşma kamuya duyurulmayacaktır.

STALİN, ROOSEVELT VE CHURCHİLL'İN GİZLİ YAZIŞMALARINDA TÜRKİYE/1941-1944
BELGELERİN LİSTESİ

Belge No. Belgenin Adı Sayfa
11/27 Başbakan Churchill'den Bay Stalin'e 67
13/28 Bay Churchill'den Bay Stalin'e Kişisel
Mesaj 70
14/29 Ekselansları Bay Joseph Stalin'e 72
16/30 J. V. Stalin'den W. Churchill'e 76
21/31 W. Churchill'den J. V. Stalin'e 78
56/32 W. Churchill'den J. V. Stalin'e 80
36/33 F. Roosevelt'ten J. V. Stalin'e 85
85/34 Başbakan Bay Churchill'den Başkan
Stalin'e Çok Gizli ve Kişisel Mesaj 86
88/35 Başbakan Bay Churchill'den Başkan
Stalin'e Çok Gizli ve Kişisel Mesaj 89
89/36 Başkan Stalin'den Başbakan Bay
Churchill'e Kişisel ve Gizli Mesaj 93
105/37 Başbakan Bay Churchill'den Başkan
Stalin'e Çok Gizli ve Kişisel Mesaj 95
109/38 Başbakan Bay Winston Churchill'den Bay
Stalin'e Çok Gizli ve Kişisel Mesaj 96
110/38 Başbakan Bay Churchill'den Bay Stalin'e
Kişisel ve Çok Gizli Mesaj 99
111/40 Başkan Stalin'den Başbakan Bay
Winston Churchill'e Kişisel Mesaj 100
115/41 Başbakan Bay Winston Churchill'den Bay
Stalin'e Kişisel ve Çok Gizli Mesaj 102
117/42 Başkan Stalin'den Başbakan Bay Winston Churchill'e Kişisel ve Gizli Mesaj 103
123/43 Başbakan Bay Winston Churchill'den
Mareşal Stalin'e Kişisel ve Çok
Gizli Mesaj 105
90/44 Başkan Roosevelt'ten Bay Stalin'e
(Kişisel ve Çok Gizli) 110
198/45 Başbakan Bay Winston Churchill'den
Mareşal Stalin'e Kişisel ve Çok
Gizli Mesaj 114
204/46 Başbakan Bay Winston Churchill'den
Mareşal Stalin'e Çok Gizli ve
Kişisel Mesaj 115
132/47 Mareşal Stalin İçin Kişisel ve Gizli 118
230/48 Bay Churchill ve Başkan Roosevelt'ten
Mareşal Stalin'e Çok Gizli ve
Kişisel Mesaj 121
178/49 F. Roosevelt'ten J. V. Stalin'e 123
179/50 Stalin'den Roosevelt'e Kişisel ve Gizli 125
294/51 Bay Churchill'den Mareşal Stalin'e
Kişisel ve Çok Gizli Mesaj 126
297/52 Başkan J. V. Stalin'den Başbakan Bay
Winston Churchill'e Gizli ve Kişisel 128
331/53 Mareşal Stalin ve Başbakan Churchill'den
Başkan Roosevelt'e 130


Hiç yorum yok: