Bakıyorsam eğer pencereye, camın soğuk yüzünde eriyen
Çığlıklara; iki adım uzak duruyorsam, içimdeki ürpertiden.
Uzanıpta dokunmadığım bir bakış mesafede, gördüğüm neydi?
Beni en derin karanlıklar da sonsuz korkulara sürükleyen.
Ucuz ve kalitesiz boyalardan dökülen karanlığımsın işte!
Gölgeler gezer duvarlarımda, ben senden nefret ediyorum.
Yalnızlığıma girdiğin uzun zamanlar önce, sahip gibi
Üstüne oturduğun ömrüm, senin kıçına taht mı sandın.
Üstümden nefesini eksik etmediğin her uğursuzluğunda
Atacağım tekmenin fırsatını her seferinde yutkundum.
Uykum yok, sahipsiz düşlerine kapı açamam gözlerimde
Sana aklımın dehlizleri dar, üst üste yığın hayal
kırıklıklarım var.
Donup kalışım, susuzluğum, dilsizliğim mezar sessizliğinde
Her şeyimi aldın, kazıdın işte! Bari gök kuşağımı bana geri
ver.
Güneş doğacak senin gittiğin yerden ne fark eder, biraz ışık
Biraz kemikleri kaynatan sıcak, ağrıları sızlatan görsellik
Ölçüsüz bakışlarıma oturacak hezeyan, kulaklarımı sıyıran
ses!
Hepsi biraz, çok değil! Sen gelene kadar, onlarda gitmiş
olacak.
Bu bir gün, her gün aynı plak gibi içimde çalar
Aynı karanlık ve aynı gölgeler ve aynı doğuşu güneşin
Ömür bin yıl olsa ne fark eder, bu gün gibi hep aynı olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder