Hep sıkıştırırdım hayallerimi üstü kasvetli bir sis bulutuyla
Karanlık ve dik bir dağın suya inen ürkünç yamaçları
arasına.
Gözlerim ürkütürdü yüreğimi akla şayan korkularım vardı
benim
Bir hayal âleminde nereden, ne şekli belli ve belirsiz vede
ansızın
Bir kâbus inerdi ve silerdi gözlerimin ferini, ışığım sönerdi.
Hiçbir zaman düşündüğüm gibi gelmedi rüyam, huzur vermedi
Uykudan hiçbir sabah gülerek gözlerimi açmadım!
Benim gün ışığım karanlıktan bozma ilk çağlardan kalan, griydi.
Utanıyorum artık, kendime sormaktan, sorguların içimi
boğduğunu
Aldığım nefesin benim olduğunu şüphe ederek korkuyorum!
Her gün daha az ve azalarak, azın ne olduğunu bilmeden
eriyorum.
Yaşadığımı canım yandığında mı anlayacak terim derimden
söküldüğünde mi?
Gülmeyi bana kim öğretecek! Nefesin; yalnızca, tek başına hayat olmadığını.
Kâbus mu?
Korkarak gözleri yuvalarında kayıp, savaşını çoktan bitirmiş
Bir sefili ayıklayamıyorum kendimden belki daha da sefilim!
Pisliğin indinde doğmaktan mı? Bir çalı gibi teslim olmuş
rüzgâra
Kaderin çuvalına
düşmekten, hayatı yaşamanın tadını
bilmiyorum.
Bilmiyorum, ne büyük
ayıp! Hiç kimse ortak değil sanır başkasının
kaderini
Sahibi olduğu
hayatın başkalarından doğduğunu, piç gibi
sayar!
Üstünde asaletinin iğrenç
nefes kokusu, nasırlı ayaklarının
altında
Ezilirken, rüyalarımız
boğulurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder