Russia has recently adopted its new
national security concept and the associated
military doctrine. The importance
attached to the nuclear weapons arsenal of Russia
in the new document and the doctrine
alike, raised concerns both in the United States
and the West, and also in Turkey as the
threshold for resorting to nukes is much
lowered in the contingencies set out by
the Russian military planners. Hence, reasons
behind such an approach of the Russian
security elite as well as the possible
consequences of the new military doctrine
for regional and international security and stability require a careful analysis.
Sovyetler Birliği’nin mevcudiyetinin
Aralık 1991’de resmen sona ermesini
müteakiben Birliği oluşturan
cumhuriyetlerden Rusya Federasyonu uluslararası
arenada önemli bir aktör olarak yerini
aldı. Sovyetler Birliği’nin resmi varisi olması
itibarıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nde daimi üye olarak veto gücüne ve
bununla birlikte “nükleer silahlara sahip
ülke” statüsüne de haiz olan Rusya
Federasyonu, Soğuk Savaş’ın sona
ermesiyle, başta Amerika Birleşik Devletleri
(ABD) olmak üzere Batı ile olan
ilişkilerini ekonomik ve siyasi alanlarda hızla ve
kapsamlı olarak geliştirmeye başladı. Bu
gelişmelerin de katkısıyla 1990’lı yılların
hemen başında uluslararası ortamda
(aşırı) iyimser bir hava oluştuğu söylenebilir. O
dönemlerde, çatışmalar sonucu ilerleyen
tarihin artık ideolojik çatışma olasılığı
kalmadığı için ilerlemeyeceğini ve
böylece tarihin sonuna ulaşıldığını iddia eden
görüşler dahi ortaya konulmuştu. Ancak,
güvenlik konularıyla ilgilenen çevrelerde cevabını henüz bulamamış
sorular da ortaya konulmaktaydı. Bu
sorulardan en önemlileri, Sovyetler Birliği
önderliğindeki Doğu Bloğu’nun savunma
örgütü olan Varşova Paktı’nın (WTO)
ortadan kalkmasıyla, karşıtı konumunda
olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün
(NATO) varlığını devam ettirip
ettirmeyeceği; NATO varlığını devam ettirdiği
takdirde tehdit değerlendirmeleri
bağlamında (yeni) askeri stratejisinin ne olacağı; ve
Mart 1968’de imzalanan Nükleer Silahların
Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması
(NPT) hükümleri uyarınca 1 Ocak 1967
tarihinden önce nükleer deneme
gerçekleştiren ülkeler nükleer silaha
(resmen) sahip ülke statüsü kazandılar. Bugün
NPT’ ye taraf olan 188 ülkeden sadece 5
tanesi (ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa
ve Çin) bu silaha sahip olmak ve nitelik
ve nicelik bakımından geliştirmek hakkına
sahiptir. Anlaşmaya taraf olan diğer
ülkeler hiç bir zaman nükleer silah sahibi
olma
yoluna gitmeyeceklerine dair bağlayıcı
yükümlülük altına girmişlerdir. İsrail,
Hindistan ve Pakistan NPT’ye taraf
olmamış ve kendi nükleer silahlarını
geliştirmişlerdir.
Komünist ideolojiyi benimseyen Sovyetler
Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloğu
ülkelerinin de bu ideolojiden
sıyrılmaları sonucu liberal demokrasinin dünya üzerinde
tek ve hakim yönetim biçimi olacağı ve
liberal demokrat ülkelerin de çatışma içinde
olmayacağı iddiası üzerine kurulan bu
teorik yaklaşım akademik dünyada geniş ve
çalkantılı tartışmalara yol açmıştır. Bu
konuda bkz. Francis Fukuyama, The
End of
History and the Last Man, New York, The Free Press, 1992. Aynı
konuda daha önce
yazılan makale için bkz. Francis
Fukuyama, “The End of History?,” The
National
Interest, Vol. 16, Yaz 1989.
(eski) Doğu Bloku ülkelerinin ve
özellikle Rusya Federasyonu’nun NATO’ya
üyeliğinin sözkonusu olup olmayacağı,
idi.
Soğuk Savaş dengeleri sayesinde (!) belli
bir istikrara sahip olan özellikle
Balkanlar ve Kafkasya bölgeleri,
1990’ların başından itibaren üzerlerindeki ağır
otoritenin önemli oranda kaybolması
sebebiyle kısa sürede içten içe kaynayan ve
yıllar öncesinden ertelenen sorunların
hesaplaşması alanlarına dönüştü. Kafkaslarda,
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık
Karabağ sorunu; Gürcistan’da Osetya
sorunu; ve Çeçenistan sorunu gibi belli
başlı uzun süreli yıkıcı ve kanlı çatışmaların
ortaya çıkmasına sebep oldu. Diğer
taraftan Balkanlarda, Yugoslavya Federasyonu’nu
oluşturan Hırvatistan ve Slovenya’nın
çatışmalar sonucu birlikten ayrılması, bunu
Bosna-Hersek’in takip etmek istemesi
bölgeyi yıllar süren kanlı çatışmaların içine
çekti.
Avrupa ile zengin yeraltı kaynaklarına
sahip olan Orta Asya bölgeleri
arasında stratejik önemde bir geçiş
noktası olmasına rağmen, Rusya Federasyonu
açısından hayati önem arzeden Kafkaslarda
meydana gelen çatışmalara Batılı
devletler aktif taraf ve müdahil olmaktan
sakınmışlar ve daha çok çatışmaların
şiddetini düşürmek ve mümkünse arabulucu
politikalar önermek rolünü
üslenmişlerdir. Bunun en temel sebebi,
henüz Sovyetler Birliği’nin dağılmasının
yarattığı ağır travmanın etkisinde olan
Rus askeri ve siyasi kadrolarının, yetmiş yıllık
Birlik süresince grift bir şekilde
kurulmuş olan ekonomik, sosyal, kültürel, ve askeri
ilişkiler bütününü temelden sarsabilecek
politikalar izledikleri takdirde Batılı
devletlere karşı çok sert karşılık
verebileceği endişesi idi. Dolayısıyla, Kafkaslara
müdahil olmanın getirebileceği bazı
avantajlara karşın olası yüksek maliyetlerinin
kabul edilemez düzeyde olması gerçeği
karşısında Batı ülkeleri Rusya ile ilişkilerinde
bu bölge itibarıyla daha “anlayışlı”
olmuşlardır.
Ancak, Balkanlarda gelişen olaylar, Rusya
ile Batılı devletlerin ilişkilerinde
Kafkasların aksine bu bölgede ortak bir
“anlayışın” hakim olamayacağını
göstermiştir. Ruslar ile yüzyıllar
öncesine dayanan güven ve güvenlik sorunları
bulunan Alman toplumunun ilk olarak Batı
ve Doğu Almanya’nın birleşmesiyle
kendine güveninin artması ve ülkenin
doğusuna Ruslar ile tarihsel savaş koridoru olan
Polonya, Çek Cumhuriyeti ile birlikte
Slovakya ve Macaristan’dan oluşan bir duvar
örmek suretiyle kendini kalıcı güvence
altına almak istemesi sonucunda NATO’nun
doğuya doğru genişleme süreci
başlamıştır. Öte yandan, Rusya ile derin siyasi ve
kültürel bağları bulunan Yugoslavya
Federasyonu’nun Almanya’nın “girişimi”
sonucu Hırvatistan ve Slovenya ile
başlayan dağılma sürecine girmesi, ve bütün bu
gelişmelere karşın Rusya Federasyonu’nun
siyasi ve askeri açıdan etkin stratejiler
ortaya koyamaması Soğuk Savaş dönemindeki
Doğu Batı gerginliğini anımsatan
polemiklerin ortaya çıkmasına sebep
olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder